26 Şubat 2007 Pazartesi

Geyik Bir Pazar Akşamı...

Dün akşamüstü, bassnjazz telefon etti, 5-10 dakika konuştuk. Sonra "MSN'e gelsene orda devam edelim" dedi. Ben de kamerasını falan açacak striptiz yapacak diye atladım gittim MSN'e... bassnjazz'ın rumuzuna tıkladım. Karşılıklı yarım saat boş sayfaya baktık sanırsam. Ekük... Neyse, dedik ki ABD'de okumakta ve aynı zamanda kölelik yapmakta olan Burç kardeşimizin (Türkiye'nin gelmiş geçmiş en geyik adamlarından biridir) annesine bir ziyaret yapalım. Aradım annesini, dört buçukta Burcular gelecek, yemek yiyecekler, 7de çıkacaklar dedi. Yani kısaca; "yemek vakti gelmeyin lan hayvan herifler" dedi. Biz de 5te gittik, masanın karşısındaki yerimizi aldık bassnjazz'la. Bu arada giderken çiçek aldık, yemek yiyecek yüzümüz olsun diye. Çiçek alış sahnesi de güzeldi. Köşedeki çiçekçiden aldık. Sonra döndük yola devam ettik, ama malesef ikimiz de ayrı tarafa doğru yürümeye başlamıştık. Bassnjazz'ın kendi kendine konuştuğunu anlamasıyla durumu fark ettik.
Apartmanın önüne geldiğimizde çaresiz küçük bir kız hüzünlü hüzünlü beklemekteydi. 18-19 falandı yani kız. Hoş bir şeydi. Ben zile uzanırken, "Elektrikler kesik galiba, çalışmıyor herhalde" dedi. bassnjazz telefon etti Işın teyzeye; "Işın teyze, ışıklar yanmıyor da, o yüzden zil çalışmıyor diye telefon ediyoruz" dedi. Adama ışıklarla - elektriğin farklı şeyler olduğunu açıklamam uzun sürdü. Bu arada bir balkondaki kocaman donları gösterirken kız da baktı, sırıttı. Neyse Işın teyze kapı otomatiğine bastı, ışıkları açtı. Biz de güle oynaya çıktık. Evde misafir de varmış, biz de "ulan bize yemek kalmayacak beaa!" diye kızdık. Sema hoca ve oğlu, Cemile teyze ve oğlu vardı. Ben de ilk potu kırdım, "Son iş yerimden bir menapoz teyze yüzünden ayrıldım" diyerek. Teyzeler biraz bozuldu gibi geldi bana... Hafif geyiklenirken, Burcu ve enişte geldi. Burcu direk bizi görünce aramıza oturup dilek diledi. bassnjazz'la adaşız da biraz. bassnjazz "Allah belalarını versin, defolup gitsinler" diledin di mi diye sordu; gülüştük, ekük. Yaklaşık 4-5 kere yemek yer misiniz diye sordu Işın teyzeler, biz de daha yeni kahvaltı ettik vb. yalanlar attık. bassnjazz hayvanı masadan gözünü ayırmadığı için aç olduğumuzu anlamaları uzun sürmedi tabii. Zorla masaya oturttular, biz de afiyetle götürdük dolmaları. Bira da açtılar ohh mis... Ben bassnjazz'ın ne kadar utanmaz, yüzsüz ve aslında sürekli aç olan bir herif olduğunu açıklayıcı birkaç küçük espri şeettim, adam kızardı bozardı. Tuğba Ekinci'ye birisi ırıspı dedi. Ben de bassnjazz'a dönüp,
"Ben niye tanımıyorum lan o zaman, sen tanırsın ama, senin arşivin sağlam" dedim. Adam yine kızardı bozardı. Yemeği yedik, niye hala oturuyoruz lan diye sorduk kendimize ve kalktık. Daha bunalım yürüyüşüne çıkacaktık çünkü.
Çıktık... Yalnız biz bu bassnjazz'la sokakta yürüyemiyoruz anasını satiim, hep birbirimize çarpıyoz koca caddede. Yolda yürürken, Işın teyzelerde kırdığımız potların bir analizini, bir iç hesaplaşmasını yaptık ve yine kahkahalara boğulduk anuna koyiim. Çok ameleyiz çünkü biz.
Gittik bi bakkaldan bira aldık, herif kola aldı. Bakkalda "Apsent Geldi" diye bir yazı vardı, onunla ilgili geyiklendik. "Yani adam absentmiş, gelmiş; ar yu absent?" "Yes ay em veri apset" şeklinde... Iyyy... Ben birayı içip işedim çalılar arasına... Allah'tan Fenerin maçı vardı da sahilde kimse yoktu lan. Gelelim günün bomba esprilerine; bomba esprilere bak a.k. Ekük...


bassnjazz: "Abi böyle vitamin falan alacaksanız bizim arkadaş dükkan açtı, ordan alın bak. Ben forajon diye bir kapsül kullanıyom, çok züper."
chuju: "Kapsül dediğin, göte sokulanlardan mı hani?"
bassnjazz: "Yok, uzaya gönderilenlerden..."
Muahhuauahua...

bassnjazz: "La olm hani TEK'in binası var ya Alsancak'ta..."
chuju: "Ya o bina pek tekin değil diye duydum ben ama..."
Eheueheuhe...

İşte böyle... Ekük...

24 Şubat 2007 Cumartesi

Komik Fıkralar...

Ya birkaç fıkra okudum da paylaşayım dedim. Gerçi FW mail olarak gelmişlerdir size ama ben onları okumadığım için bilemiyorum tabii... Buyrun bence iğrenç ama komik fıkralar;

Jim evlenme yıldönümlerini unutmuştur. Karısı çok kızgındır;
"Yarın sabah uyandığımda park yerinde 0'dan 100'e 6 saniyeden kısa bir sürede çıkabilen bir hediye istiyorum! Almazsan seni gebertirim!"
Jim akşam alelacele dışarı çıkar. Ertesi sabah karısı park yerinde bir hediye paketi görür. Hemen gidip alır, içeri girer. Kutuyu açtığında ne görsün; bir tartı.
O gün bugündür Jim'den haber alınamamaktadır.

Ekük ekük...

Adamın karısı göğüslerinin küçüklüğünden yakınmaktadır. Hatta ameliyat olmayı bilem düşünmektedir. Kocası ona göğüslerinin arasına her gün bir parça tuvalet kağıdı sürtmesini söyler. Kadın sürter, birkaç hafta. Bir şey değişmemiştir. Kocasına sorar, "hani büyüyeceklerdi" diye. Adam "birkaç yıl sürebileceğini" söyler. Karısı "nasıl bu kadar eminsin" der. Adam da, "götünde işe yaradı ama öyle değil mi, baksana" der.

Eheuehue...

Seçimlerde arabalara sticker (etiket) yapıştırırlar ya hani, işte onların Hillary Clinton için olanı varmış. "RUN HILLARY RUN" (Koş Hillary Koş) şeklinde... Her iki parti de kullanabiliyormuş;

Demokrat partililer arka tampona,
Cumhuriyetçiler ise ön tampona yapıştırıyorlarmış.
Eheuhe...

Geçenlerde bir rüya gördüm. Bir aslan bana saldırdı ve bir parmağımı kopardı. Ellerime baktım ve "Kahretsin, artık sadece 9'a kadar sayabileceğim" dedim.
Bilinçaltım bile geri zekalı yani...
Ekük...

Hotmail parolamı penis olarak değiştirdim. Hotmail, "yeteri kadar uzun değil" diye uyardı.
Ehuehu...

Sınavda bilmediğiniz bir soru olursa "Allah (C.C.)" yazın. Hiçkimse Allah'ın yanlış olduğunu söyleyemez...

Ehuhehueh...

En iğrenci de şuydu, özetliyorum;

Alışveriş merkezinde koca bir paket köpek maması almıştım, köpeğime için. Kasada arkamdaki bayan, "Köpeğiniz mi var?" dedi, angut. Ben de o anda nedense dalga geçme gereği duydum. Hayır, bu yeni bir diyet, hem içinde tüm gerekli vitaminler de var. Geçen sefer bir ayda 25 kilo kaybetmiştim. Gerçi gözlerimi hastanede açmıştım ama, olsun... Sıradaki tüm insanlar gerçekten diyet yaptığımı sanıyor ve can kulağıyla dinliyorlardı. Kadın sordu;
"Köpek mamasından zehirlendiğiniz için mi hastaneye kaldırılmıştınız?"
"Hayır, caddenin ortasında oturmuş kıçımı yalarken bir araba çarptı."


Muahuahauhauhau... İğğğğrençç yaa, süper yani... :D

23 Şubat 2007 Cuma

Bu aralar, ağır geliyor daralar...

Ulan 1 haftadır bir şeyler yazıp çizmemişim be. Gerçi siz göremiyorsunuz ama sahnenin arka kısmında çizmekteyim efendim... kafayı. Geceleri uyumak çok zorlaştı, deprem korkusu yeniden depreşti, nedense. Sanırım korkularım, benim hiçbir şeyden korkmamamdan korkup, sırayla beni korkutuyorlar. Korkak korkularım benim...
Bir de Youtube'da küfürlü yorum ekleyenlere kafayı eklemiş durumdayım. Aslında gereksiz bir aktivite, adam küfür etmiş rahatlamış, bir daha da uğramayacak işte. Ne güzel, halkım küfrederek deşarj etmeye devam ediyor içindeki tasarruflarını. Fakat tasarruflu kullanmak lazım lan bu küfür olayını da, bokunu çıkarmamak lazım. Yoksa hiçbir anlamı kalmıyor ki? Dandik Holivut filmleri (ör. Taxi Driver :P ) gibi oluyor sonra.
Sevdiği için de küfrediyor: "Anuna kodumun ipnesi ya, acayip komik bir piç!"
Sevmediği için de: "Amuna kodumun yavşağı ya, piç herif!"
Halbuki mesela "piç" kelimesi (Eddie Izzard'ın da değindiği üzre) önemli bir kelime. Babası (veya annesi?) belli olmayan varlıklara konulan bir isim. Yazık yani. Onlara toplumun sahip çıkması gerekirken, bir anda o "piç" kelimesine toplum sahip çıkıyor. Toplumumuzda -iyi veya kötü anlamda- "piç" olarak adlandırılmamış kişi sayısı bir skin taşaklarını geçmez.
Nerede kalmıştım, ha kafayı çizmek konusu. Evet, şu anda alkoliklikle delilik arasındaki o ince çizgideyim. Sevgili yaratıcı beynim en sonunda ABD'de çalışma hayallerine kafa yormaya başladı, hakkında hayırlısı. Dedim ki, ulan Antalya'da otellerde sürüneceğine, git ABD'de otellerde sürün. En azından orada gaspçı, tinerci, holigan, maganda, enflasyon vs. sorunları çok daha az. Ve bana küfür ettiklerinde de anlamayacağım, ne güzel.
Her şeyi olduğu gibi, bu ABD mevzusunu da elime skime bulaştırmaktan korkuyorum ama olsun. En azından bir şey için uğraşayım artık.
Yazıma geçen hafta Kordon'da çektiğim bir fotoğrafla son vermek istiyorum sevgili insanlar...

16 Şubat 2007 Cuma

Odam...

Biraz dandik bir birleştirme oldu ama idare edin... Sol üstteki "EXIT" tabelasının işaret ettiği yerlere dikkat. Eheuhu...

14 Şubat 2007 Çarşamba

Sevgililer Günü Özel Sayısı...

Sevgili sevgililer, n'aber lan? N'apıyonuz? Elele tutuşuyonuz, öpüşüyonuz, sevişiyonuz di mi lan yine? Sevgililer başka ne yapar ki a.k.? Hayır meslek gibi bişey yani bu da.
"Neler yapıyorsun, karı-kız var mı?" sorusuna "Evet abi, yaptık bi manita, takılıyoz işte." cevabını veren kişilerin yaptığı bir meslek bu. Bu kişiler günde 10 SMS atmak, 2-20 arası telefon görüşmesi yapmak zorundalardır bağlı oldukları kişiye. Aslında bağlı olmak zorunda da değillerdir. Freelance takılabilir bu kişiler, bir anda birkaç işi bir arada yapabilirler. Öylelerine çapkın denir. Ben öyle çapkınlar gördüm ki, sevgilileri yoktu; öyle sevgililer gördüm ki, hiç çapkınlıkları yoktu. Ekük...
Peki sevgili olmak için neler gereklidir? Öncelikle karşı cinsten (recommended a.k.) bir adet insan (recommended, ekieki) bulunur. Çeşitli kurlar yapılır. İleriki derslerde bu kurlardan detaylı olarak bahsedeceğiz a.k., belki... Ama en güzeli döviz kurudur. Yani parayla yapılan kurdur, hedef alınan kişinin gözüne zenginliğimiz sokulur ki karşımızdaki kişinin beyin lopları yumuşasın ve biz de kendimizi kolayca şahsın beynine enjekte edelim. Yapılan kur karşıdaki kişide başarılı olduysa, bunu "çıkma teklifi" dediğimiz ihale usulü olayla pekiştiririz. Şahıs teklifleri gözden geçirir, verilmeyen teklifleri de, yani ileride oluşabilecek teklifleri de düşünür. Bir de bize bakar. Baktı ki, idare ederiz bir süre, teklifi kabul eder. İhale kanuna göre, taraflar bir neden göstermeden tek taraflı feshedebilir sözleşmeyi. Ama etik olarak bir neden belirtmek iyidir, hoştur ama sonuçta boştur. Sevgiliyi geri kazanmak (recycle bin a.k.) konusunda ileri düzey bilgi ve beceri gerekmektedir; o yüzden fazla da düşünmemek lazım. İçmek, sıçmak lazım...
Sevgililik süresince çiftler elele tutuşma, yanaktan öpme, dudaktan öpme, memesini elleme, kıçını sıkma, eline verme, sürttürme, zikişme, oral seks gibi safhalardan geçerler. Türkiye'de oral seksin durumu vahimdir. Yok lan, benim oral seks durumum vahimdir; yani yapcak kimsem yok da ondan heralde... Ekiekie...
Sevgili şahıslar karşı tarafı memnun etmek için istemedikleri şeyleri yapmak zorunda kalırlar. Sinemaya gitmek, alışveriş yapmak, kafede oturmak, çiçek almak, televizyon izlemek, arkadaşlarına katlanmak vb.
Halbuki eril kişinin isteği günde 12 saat sevişip, 12 saat uyumaktır.
Dişil kişinin isteği ise günde 12 saat sarılıp, 12 saat gezip tozmaktır.
Genelde hep dişinin istekleri gerçekleşir. Vajina sahipleri, sahip oldukları değerin çok büyük bir şey olduğunu sanmaktadır. Penis sahipleri ise, "ulan aslında mastürbasyon daha zevkli beaa" deyip kendilerini avuturlar. Sevgililer arasındaki tek ortak nokta, vajinadır. Erkek vajina ister, dişi ise vajinayı vermek için kurallar, istekler sıralar. Erkek baktı ki manita olayı çok zorlaştırıyor, pes eder, edebilir, hakkıdır lan! Ekük... Dişi kişi ise, erkek sırf vajinası için kendisiyle beraberse, ayrılır, ayrılabilir veya olayı sündürebilir.
Sevgililer arasında tensel uyum çok önemlidir. Dar vajinaya kalın tarak olmaz. Kel başa şimşir tarak hesabı gibidir. Aslında her şey bir hesap meselesidir. Erkek, barda kafede hesabı öder; dişi de bunun hesabını yatakta öder...
Bir de bu sevgili olan dişi kişiler sürekli başkalarına bakar. İnsanlar onlara nasıl bakmaktadır, ulan yoksa şu herifle mi çıksaydım, lan şu karı da bu herife hiç gitmemiş ben daha çok yakışırdım gibi şeyler düşünürler...
Bir de iki tarafın da duygusal olduğu çıkma modelleri vardır. Bunlar bulutlarda dolaşıp, melankoli denizlerinde yüzerler. Parklar ve Bahçeler Müdürlüğü'nün mahallelerde yaptığı park ismi verilen tesislerinde birbirlerinin dizine yatarlar sırayla. Oturur pozisyondaki şahıs, dizine uzanmış olan şahsın saçlarıyla oynar; bitlerini ayıklar ve yer. Siz hep çekirdek yiyorlar sanıyordunuz di mi lan? Ekük...
Hava atma amaçlı çıkışlar da vardır. Dişi, erkeğinin zenginliği ve karizması ile hava atar; erkekse dişisinin güzelliği ile. Bunlar için sevişmek, mecburi bir şey gibidir. Bugün kim daha çok hava attıysa o altta olur sevişmede.
İlk sevişme çok önemlidir. Ama genelde en kötüsü de o olur. Dişi, atmosferi hazırlar, mumlar bilmemneler falan... Erkekse penisini... Eheuh... Yıllanmış sevişme gibisi yoktur. Kişiler nerde ne yapacaklarını iyice öğrenmiştir. Fakat bu olay da baktılar ki sıkıcı bir hal almaya başladı; ayrılırlar başka penis ve vajinalara doğru yol almak için.
Amerika gibi sevgililik ve sevişme konusunda gelişmiş toplumlarda, dişiler en geç 3. buluşmada vermek zorundadır. Erkek almak zorundadır. Fakat Türkiye'mizde ne yazık ki dişiler 300. buluşmaya kadar olayı sündürme, erkeklerse ilk buluşmada skor üretme çabasındadır. Burada son noktayı koyma vakti gelmiş, hatta geçmekte bile. Biz de toplumumuzda belirli bir "buluşma sayısı-sevişme" formülü geliştirmek zorundayız. Yoksa strese giren erkeklerin tüyleri dökülmekte, bayanlarınsa götü kalkmaktadır. Atıyorum, 10. buluşmada verme kuralı gelse; bayanlar da birbiriyle dalga geçse, "10. buluşma oldu, hala vermedin mi salak karı?" dese... Erkeklerde hem iş, hem seviş stresi olmasa; ilişkiler daha düzeyli ve rahat olur.

Tüm sevgililerin sevgililer bayramı kutlu olsun, hepinize iyi sevişmeler...

Doktor Chuju iyi zikişler diler... Ekük...

1 Şubat 2007 Perşembe

İzmir'in Salak Kumrusu...

Gelelim Vaka-i Hayriye...

Hayri, bizim mahallede takılan kuşbeyinli bir kumruydu. Arada sırada odamın pencere pervazına konmaya çalışıp cama yapışırdı bu herif. Öyle yeteneksiz ve salaktı bu şahıs. Arada pervaza konmayı başardığındaysa ben pencereyi kapatmak için kalkar, kapatırdım pencereyi. Arkamı dönünce korkup uçar ve de hatta kaçardı. Sanırım osurmamdan korkuyordu. E ulan zaten pencere kapalı niye korkuyorsun ki? Benim korkmam lazım asıl... Korkarım osuracağım... Ahanda osurdum bilene...

Birgün yazlıktan dönmüşüz, (babam öyle söyledi, ordan biliyom... ekük...) ben garip bir şekilde mutfak balkonuna yöneldim. Garip bir şekilde yöneldim, evet n'olmuş? :P

%99 ya tuvalete ya da bilgisayarın başına koşarım ama, her nedense yine bir çağrı (bkz. chuju ve Hayvan Dostları) almıştım mutfak balkonundan. Ulan ne işim olur ki benim mutfak balkonuyla? Babam o sıralar daha rakıyı oraya saklamaya başlamamıştı zira. :D

Neyse bir baktım, bizim Kumru Hayri tarhana kavanozunun içinde (40 cm. yüksekliğindeydi kavanoz) başaşağı bir şekilde sıkışmış, salak salak bana bakıyor. Dedim "Hayrola Hayri, ne bakıyorsun? Çorba mı içiyorsun lan? Akşamdan mı kaldın ki çorba içiyorsun? Yoksa yeni mi düştün kavanoza?" Eheueh... Geri geri gidemiyor tabi hayvan kavanozdan yukarı doğru. Yazık lan.

Kavanoz açacağıyla (bkz. Kumru Hayri) açtım kavanozu çıkardım ben bunu. Çıkarırken de götü yukardaydı ya, bi fiske vurdum önce; "Inhh... Ananı!" dedi bu eküeküe. Öldü sandım önce. Kaskatı olmuştu Hayri. Baktım gözler oynuyor fıldır fıldır. Beynine ilk defa kan gidince hayvanın, böyle oldu demek ki. Hayri'nin beyni dışında başka bir kısmı çalışmıyordu yalnız. Böyle tahta gibi olmuştu resmen hayvancağız. Avlancağız. Köyceğiz... Off...

Nerden aklıma geldiyse su içireyim bari şuna dedim. "Tarhana + su = Çorba" formülünden aklıma geldi herhalde. İçti suyu bizimki,bol bol tarhana kustu bu. (Demek ki akşamdan kalmış lan hayvan harbiden. Ekük ekük...) Kaynar su mu içirseydim lan, belki su soğuk olduğu için çorbayı beğenmemiştir. Biraz da turşu verdim buna... Yalana bak a.k.

Neyse, Hayri'nin bacaklar oynamaya başladı hafif hafif. Koydum bunu koltuğun başına. Karşılıklı salak salak birbirimize bakıyoruz. Bu arada da Hayri patır patır tarhana sıçıyor boyuna. Yarım kilo falan sıçtı bu, göbeği indi biraz. Ulan dedim, bunun kanatlar da düzeldi mi acaba? 1 metre yükseklikten koltuğun üstüne bıraktım. Göt üstü düştü bu. Kan beyninden çıkıp tekrar götüne doğru akmaya başlamış herhalde, kanat çırpmayı unuttu bu yine galiba dedim. Başaşağı tuttum biraz, yine bıraktım 1 metreden. Bu sefer de kafa üstü çakıldı balıklama ustası Hayri. "Yok, bu daha olmamış" dedim. Yanına ketçap-mayonez koyayım belki korkar da uçar kaçar dedim. Kaçmadı.

Ketçap Mayonezli Kumru Hayri, Sardunya Bar'da...


Bir süre birlikte Diskavıri Çenıl seyrettik. Su aygırlarının üstlerine tünemiş kuşları görünce "Guk." dedi bu. Yok lan salak, "Guk diil onlar, 'Guş!' dedim; bozuldu bu biraz. Su aygırlarının yanına timsahlar gelince su aygırı guşları ürküp uçtular birden. Bizim Hayri de o sırada ürktü herhalde timsahlardan, uçma teşebbüsünde bulundu. Fakat intihar teşebbüsü gibi oldu resmen, koltuğun üstünden gerisin geriye yere çakıldı. Baktım televizyon, kumruları şiddete ve bunalıma sevk ediyo; kapattım hemen. Bi yarım saat daha karşılıklı birbirimizi izledik. Ulan yoksa bu bizim eve kaynak olmak için salağa mı yatıyo lan dedim. Hayri'ye uçuş dersleri vermeye karar verdim. Birlikte koridorda koşmaya başladık. Ben arada zıplıyodum falan, o da zıplıyodu. Hah dedim, uçacak bu herif. Ama angut işi biliyo, benim de onla beraber uçmamı istiyo balkondan heralde, fazla yükselmiyo. Çıktık beraber balkona, atladım ben aşağı, o atlamadı. Şaka lan şaka, atlamadım. Yok lan atladım. Hatta bu yazıyı aslında Hayri yazıyo. Ekük ekük... Balkonda volta atmaya başladı bu. Bir-iki kanat çırptı. Aldım bunu içeriye, cik cik cik cik ötsün diye. Fakat angutta da bi ses var ki anasını satiim, boru gibi; "Gogok gok!"... Gok diyo peygamber demiyo lan hayvan. İslamiyeti aşılama çabalarım da boşa gidince moralim bozuldu. Ekük...

Aniden tuttum bunu salladım karşı koltuğa. Uçup kondu bu. Gece kondu hem de... Gece görüş dürbünü varmış yanında. Tarhanaya niye kamikaze dalışı yaptın lan madem böyle koltuklararası konularda başarılıysan?!

Birkaç tur attı bu evin içinde (uçarak bu sefer)... 815 sefer sayılı Kumru Hayri'yle artık vedalaşma vaktimiz gelmişti. Pencereden fırlattım bunu. Karşı evin balkonundaki tarhana kavanozuna düştü bu. Deja vu oldu kumru. Eehueh... Yok lan, uçtu gitti a.k.

İstanbul'daki martı hikayesini de bir ara ekliim mi acaba? Aslında birkaç hayvan olayım daha var... Ama neyse ya, anladın işte, hayvanlarla aramda garip bir bağ var. Hayvan herifin tekiyim lan ben...

Guk.

Not: Ya belki inanmıcaksınız ama, bu hikaye de gerçek; Tosbağagillerin Faruk gibi. Bir kısmını abarttım tabi de. Oldu yani bu da... Valla bak...