31 Ocak 2007 Çarşamba

chuju ve Hayvan Dostları

Yok lan sizden bahsetmicem a.k. Eheuheu... Gerçekten hayvan olan dostlarımdan bahsedecem. Bu chuju günlerden birgün köydeykene, trekking tadına girmek istedi. Aldı yanına ekmek ve peynir (bahçelerde nasıl olsa bi sürü domates, salatalık, biber var taze taze. Ohh mis...) koyuldu yola. Yerlilerin Keten Pınarı, sömürgecilerin ise Cotton Pioneer ismini verdiği yere gitmekti amacı. Gerçi her seferinde kaybolup en azından 3-5 km. fazladan yürümek zorunda kalıyordu ama olsundu. Keten Pınarı, bir adet çeşme ve sesi, bir adet çınar ve hışırtısı, bolca çiçek, çimen, guş, gelebenk, şakayık çiçenkleri ve aşağıda dere manzarası olan bir yerdir. Gerçi dereyi görmek için façaları sıvamanız gerekiyor. Zira dikenli mikenli zikenli bir makiden geçip ancak öyle görebiliyorsunuz dereyi. O yüzden de dere manzarasını zihninizden silebilirsiniz. Ne kaldı şimdi zihninizde? Hiçbi şey di mi? Aferin... :D
Neyse patikadan gidiyorum (otoban kalabalık diye :P )... Bir çağrı geldi, makilerin arasından. Allah Allah diyorum, bu ormanda da hiç tanıdığım yok ama... Acaba kurt mu çağırıyor yoksam, ben de Gırmızı Kondomlu Chuju... Ekük ekük... (Beynini yeni açan arkadaşlar için tekrar söyleyeyim, kaplumbağalar konuşamaz, bağıramaz, geğiremez ve osuramaz... Tamamen telepatik bi çağrı yaptı arkadaş...)
Neyse daldım ben makilerin arasına, bir baktım ki ortasında bir boşluk var, biri kazı çalışması yapmış, define aradı heralde dedim. Çukur 1 metre derinliğinde, 3 metre çapındaydı. Çukurun dibinde de bir adet kaplumbağa (bkz. Tosbağagillerden Faruk. Eheuheu...). Yalnız Faruk nedense sırtüstü uzanmış ve gökyüzünü izliyordu. Çok romantik bir kaplumbağaydı kendileri. Kimileri de çok kinci olur bunların: Kinci Kaplumbağalar... Ekük ekük... Neyse baktım Faruk çırpınıyor, romantizmden. Ya da romatizmadan... Kan beynine dolmuş tosbağanın, kafa olmuş davul inanır mısınız? Ben bile inanmadım zaten, sittiredin siz de inanmayın. Ama hayvan iyi çırpınıyordu cidden, yani öyle çırpınırken bir anda ters çevirseniz patinaj çekecek; o derece yani.


Velhasıl kelam, aldım Faruğu, ters çevirdim. Yani düz çevirdim. Off... Yani kısacası, Faruğun ayakları yere bastı sonunda. O da anladı hayal aleminde gezinmenin, romantizmin bir fayda getirmeyeceğini. Aldım götürdüm çeşme başına, başını çarpa çarpa parçaladım ve ateşte bir güzel yedim Faruğu...
Şaka lan şaka, yemedim, yalnızca kafasını parçaladım.
Offf... Bitiremicem ben galiba bu hikayeyi. Kumruya nasıl geçecem lan ben?!
Faruğu çukurdan çıkarıp otların arasına bıraktım, şöyle bir dönüp baktı lan hayvan. Valla bak. Sonra sis bombası atıp ortadan kayboldu.
Daha doğrusu o öyle sandı. Sis dağılırken bi baktım daha 50 cm. ilerleyebilmiş angut hayvan.
Neyse, Kumru Yavrucuk olayını daha sonra anlatırım. Ona da girersem çıkamam şimdi...

Not: Gerçek bir olaya dayanmaktadır (valla bak, yemin ederim), koruma amaçlı olarak kişi ve kaplumbağa isimleri değiştirilmiştir (yalan a.k.)... :D

Not 2: Bir ara bir scanner tarayıcısı (ehueheu) bulayım da resimler ekleyeyim kimi yazılarıma yahu. Vardı Keten Pınarı'nın bi sürü resmi bende.

26 Ocak 2007 Cuma

Hüzüntü ve Tuz Kabuğu...


Sadness, originally uploaded by Azchael.


İki gündür, ruhum, köşesi keskinleşmiş bir vaziyette dünya üzerinde bilinçsizce gezinmekte. Fakat gerçekten de "dünya üzerinde", başka bir evrende sanki gibi... Bana niçin küstüğünü az çok tahmin edebiliyorum. Ama üstüme de fazla gitmek istemiyorum işin açıkçası.
İki gün önce "8. Geleneksel Dolabımdaki Gereksiz Kâğıt Vesaireyi Atma" densizlikleri kapsamında iyi kâğıt - kötü kâğıt ayrımcılığına girişmiştim. Birden 1995-1998 seneleri arasında yazıştığım mektup (eskiden olurdu ya, e-mail'ın kağıttan olanı hani) arkadaşım S.'in bana gönderdiği (üzerinde benim adresim vardı lan, kesin bana göndermiş) mektupları buldum. Tek tek okumaya başladım. Bir mektup vardı ki, göz yaşlarımla neredeyse boy abdesti alıyordu. Şöyle demiş mektubunda S.:

24 Aralık 1996
Ankara'da olsan ne iyi olurdu. Senin yanında ne kadar rahatım. Ve çok konuşmadığın sürece ne kadar rahatlatıyorsun insanı. Seninle konuşmak, anılarını ve diğerlerini (uydurduğun anılarını) dinlemek, sana sarılmak, sinir etmek. İnanılmaz güzel.

Not: Seni gerçekten özledim. Ben yazamasam da sen yaz olur mu? Eline yapışmaz her halde. Hem ben çok iyi mektup okurum.

Ve de sevgiler...

Dostun S.


Bayağı bir geç kalmış bir ağlama seansıydı. Ama ne yapayım, bende geç boşalma var... Hani birisiyle tartışırsınız veya size laf sokar. Sonra eve döndüğünüzde "Ulan şunu söyleseydim ya, onu da böyle söyleseydim ya!" falan dersiniz ya, yani dobra! olanlar demez de böyle... İşte öyle...

Neyse, ben her zaman kolay aşık olmamla tanındım; aşık olduğum bayanlar ve içki kürü yaptığım götdaşlarım arasında. Durakta hoş bir kızı 5 dakika göreyim, aşık olurdum. Otobüste 20 saniye, yeterliydi benim için. Hatta bir ara rüyalarıma giren bir kız vardı. Dans ediyorduk rüyamda, kaç kere aynı rüyayı gördüm; ama kızı asla göremedim, gerçek hayatta. Gerçek hayatı pek önemsemiyor(d)um ben galiba. Kendime ait bir dünyam mı var nedir? Sürekli o dünyanın penceresinden izliyorum sanki "gerçek dünya"yı... Arada içeri biraz hava girsin diye pencereyi açıyorum; içeriye aşk giriyor hemen. Ve çıkmıyor beynimden. Ne yapayım, ben böyleyim...

Mektup arkadaşı konusunda ise, her zamanki gibi bir hata yaptım. Ya da doğru yaptım; şu an tam olarak karar vermiş değilim. Özellikle yukarıda yazdığım satırlardan sonraydı sanırım. Ben S.'ye aşık olduğumu fark ettim. Ya da varsaydım, emin değilim. Ve ona (biraz amele bir üslupla sanırım) niçin "Dostun" kısmını sürekli vurguladığını, bana sarılmak istiyorsan beni seviyorsun vs. gibi akla mantığa aykırı (mı?) şeyler yazmıştım. Sonra o da güzelce bir mektup döşeyip lafları tek tek sokmuştu böğrüme. Ama mektup arkadaşlığının güzel tarafı, anında cevap verme zorunluluğunuz olmaması. Ben de düşünüp kaşınıp bir cevap yazmıştım ve yanmadan önce kazı çevirebilmiştim. Sonra bir süre daha "dostsal" biçimde yazıştık. En sonunda ben yine dayanamadım ve aşkımı tekrar itiraf ettim; "Reddedileceğini Bile Bile İlan-ı Aşk: Bölüm 8"... Daha doğrusu o bir, "Ya sev, ya terk et." mektubuydu. Telefonda aradı, pek bir şey konuşamadık, ikimiz de deliler gibi ağlaştık durduk.

Sonrasında bana son bir mektup gönderdi. Benim onun arayacağını ve mektup yazacağımı bilmeme rağmen onları yazdığımı, bunun çok bencilce bir davranış olduğunu yazmıştı. Her neyse...

Yukarıdaki alıntıdaki "Not: Seni gerçekten özledim. Ben yazamasam da sen yaz olur mu?" kısmına istinaden şöyle demek istiyorum;

"Sen okuyamasan da ben yazacağım..."

Ayrıca bu mektubunla birlikte bana bir "kusursuz yaprak" göndermiştin... "Bizim hiç bir zaman olamayacağımız kadar" kusursuz. Hâlâ da öyle... Bir ara fotoğrafını çekip eklerim buraya.


Gelelim ikinci vakamıza... 2002-2003 sezonunu açık farkla aşık olarak bitirmeme sebep olan insan, E.'e... Kendisi "Chuju'nun Alkolikimsi Olması Ananın... Şirketi"nde %49'luk hisse sahibi bir kişidir. Benim için platonik olan bir aşk, onun için plankton-ik idi, ama olsun. Ne yapalım, ben aşık olma konusunda başarılıyım da, bunu göstermede pek başarılı değilim. Gösterişi sevmediğimden olabilir...

Araya küçük bir anektod sıkıştırayım, ya da anektot, her ne haltsa ondan işte...

E. ve birkaç arkadaşımızla ilk defa buluşup sinemaya gidecektik. Ben acayip süslendim, püslendim (kendi çapımda). Ama bu arada sol elimin serçe parmağındaki tırnağı kesmeyi unutmuşum. Salak bir düşünceyle ve "Bu, bugünün ve aşkımın hatırası olsun lan" mantığıyla 2-3 ay kesmedim o tırnağı. Günlerden bir gün, kıçımı kaşırken kırıldı o tırnak. The End.

Ha neyse, aşık olduğumu gösterememe, gösterip de vermeme olayından bahsediyordum değil mi? 2004 yılında ayık olduğum bir gün düşündüm ve şu saptamayı yaptım. Ben E.'e hiç yüzyüze teklif etmemiştim. 100-200 kere SMS vasıtasıyla şiirler, sevgi sözcükleri vs. göndermiştim ama bir kez olsun yüzüne bir şey söyleyememiştim. Çok komik lan, düşünsene bir gece önce "Seni çok seviyom lan, hastasıyız" diye mesaj atıyorum, ertesi sabah karşılaşınca "Merhaba E., nasılsın?" diye konuşuyorum. O da salağa yatma hakkını kullanıyordu sağ olsun...

Kısa keseyim, dün de beklemiyordum ama o çıkageldi üniversiteden arkadaşlarla buluşmamıza. Daha doğrusu ben çıkageldim zira en son ben geldim (geç boşalıyorum ya :P )... Aslında pek bir aşk depreşimi olmadı ama, garip bir duyguydu yani. Saçlar güzel olmuş E.! :) (aha bak yine yüzüne söyleyemediğim bir şeyi yazıyorum :D )...

Bu arada Fransız Kültür'ün arkasındaki cop cop (tiki) mekanda buluşmuştuk. Adamlardan bira istedim, sıcak çikolata fincanında 33lük bira getirdiler. Şaraptan birkaç yudum aldım, baktım güzel, yani pahalı... Hemen biraya dönmeye karar verdim ben de. Sonra bassnjazz mesaj gönderdi, "Sardunya'dayım Ceren'le gel" diye. Gittim, "Oğlum Ceren'le gel demişsin, ama ben Ceren falan bulamadım. Aa, burda varmış bir tane bak!" diye esprili bir giriş yaptım. Yolda uzun süre düşünmüştüm tabi bu espriyi, o yüzden takılmadan söyleyebildim. Sonra baktım bizim Horashem falan da gelmiş Sardunya'ya. Büyük bir masa ayarladık hemen, oraya geçtik. Arada, Ceren Tansaş'a gitti. Yoğurt ve mantı almış, akşam bassnjazz'la mum ışığında sarımsaklı mantı yiyeceklermiş de... Çok romantik bir çift lan... Bassnjazz telefonda kızla konuşurken bir şey demiş kıza ama burada yazamam, çok komik ama izin almam lazım... Öküz herif yaa...

Neyse 1-2 saat sonra bizim üniversite ekibi geldi E. ile birlikte. Bir baktım ben sarhoş, ben ağzını toplayamaz, ben rezil... Bir ara artiz, gıcık rehberlerle ilgili bir resepsiyon anımı anlatacaktım ki DemirLune'ün rehber nişanlısı lafı ağzıma tıktı. 2 dakikalık anıyı 45 dakikada anlatabildim. Bu arada da hafif atıştık sanırım kendisiyle, zira "Biz kalkalım" dediler ve herkesin bakışları bir anda bana döndü. Ama işin ilginç tarafı arkadaş giderken hesabı ödeyip de gitmiş, sağ olsun. Sevmiştim zaten kendisini... :)

Masada en son ben, E. ve Ö. (n'aber lan Ö! :D ) kalmıştık. Ben iyice sarhoşlayınca otomatik pilota bağladığım ve ortamdaki hiçbir şeyi sallamadığım için "Ben kaçıyom!" dedim ve kaçtım... bir kez daha. Eve geldim, nedense sinirliydim. Babam, "Yine mi içtin?" benzeri bir şey dedi, ben de odama girip arkadaşın 3 sene önce benden ödünç alıp, dün geri verdiği Marc Almond kasetlerinin olduğu poşeti duvara çarptım. Angut bir herifim ben ya... Önümüzdeki birkaç günün programını yaptım bu arada:

Alkol azaltılacak.
Aşık olunacak.
Aşık olunan kıza bu sefer teklif de edilecek, panik yapmadan.
İş bulunacak, bu defa en az 5-6 ay çalışılacak.
Hayattan nefret etme azaltılacak.
Seks yapılacak.
Sayısal Loto oynanacak.
Arkada ölümsüz bir eser bırakılacak.

21 Ocak 2007 Pazar

Yine Bir Pazar Günü, Yeni Bir Balık Macerası...

Denizden babam çıktı, çarşaf gibi bir denizden, bir Ocak gününde...

Sevgili günlük; bu sabah yine 05:30'da kalkıp balığa gidildi. Gece de doğru dürüst uyuyamamıştım anasını satayım. Allah'tan yolda Doblo'nun arkasında gittim, yayıla yayıla, yata kalka; Doblo'nun iç cephesinde kafa, kol, diz vurmadık yer bırakmadan gittim yani... Yol çok virajlıydı, kusacaktım. Arabadan indik tekneye bindik, yine kusacaktım... Sülünes (böyle uzun ince kahverengi midye hayal edin, içinde de bir solucan) kokuları da günümüze kusmuk rengi katan ayrıntılardandı.

Yok lan kusmadım. Neyse, gittik bizim mercan balığı kolonimizin olduğu yere; bu sefer de geçen seferki gibi oltayı (misinayı) dolaştırıp durdum a.k. Tam oltayı atıyorum, misina düğüm oluyor. Sonra da tekne rüzgarda koloniden uzaklaştığı için eski yerimize dönmek için hareket ediyoruz; oltayı tekrar toplamak zorunda kalıyorum. Tam çözüyorum, atıyorum; sonra tekrar yerimizden oynamış oluyoruz ve bir daha toplamak zorunda kalıyorum. Bu böyle yaklaşık 20 kere sürdü. Ben toplamda 10 kere falan sağlıklı? bir biçimde olta atabildim yani. Gerçi 10 oltada 7 tane mercan yakaladım orta-iri boy... Babamın refleksler zayıflamış herhalde, "Balık vurmuyor hiç ya!" diyordu sürekli ama oltasını her çektiğinde, yemlerin balıklar tarafından mideye indirilmiş olduğu gözlerden kaçmıyordu... Gözlerden kaçmayan bir başka nokta ise, biz sürekli mercan yakalarken, babamın yine martılara bahşiş olarak verdiğimiz Hanos (ot balığı) yakalamasıydı. O da çareyi benim oltamı dolaştırmam konusunda daşak geçmekte buldu. Sözde; gün doğumu, balık tutulması :D , martı, yakın plan mercan fotoğrafları çekecektim. Ama ben kafayı misinanın düğümlerini çözmekle bozunca, çekemedim. Bir dahaki sefere kamış olta kullanacağım ki dolaşmasın. Gerçi onunla mercan avlanmıyor ama olsun. Belkim şöyle böyük balıklardan (örneğin; ıııı, hani böyle büyük balıklar oluyor ya balıkçı tezgahlarında; hah, balıkçı tezgahı balığı :P ) tutarım.
Stresli, karmaşık, kargacık-burgacık balık avımızdan sonra; hemen kıyıdaki amcaoğlumun yazlığına gittik. "Hemen kıyıda" olan amcaoğlu değil, yazlığıydı tabi. 7 yetişkin + 3 çocuk, kaos ortamında balıkları lüplettik. Gayet tazeydi balıklar, ehuehue... Aslında ben rakı içebilirdim ya, bak şimdi aklıma geldi. Zira dönüşte yine Doblo'nun arkasında yata yata geldim. Gerçi içsem kusardım herhalde lan o virajlı yolda.

Ahanda iri enişte, tekne
nin kıç bölümü, mercanlar ve güneşli manyak güzel bir hava:

Enişte ve tuttuğumuz mercanlar; çok tuttum lan ben bu mercanları... Ekük ekük...

19 Ocak 2007 Cuma

Gaspçı ve Bunalım chuju: Bölüm 2...

chuju, elinde şarap poşetiyle gece üç sularında evine doğru yürümekteydi. Evlerinin bulunduğu sokağa döner dönmez eli bıçaklı bir kardeşin üzerine doğru yürüdüğünü gördü...

chuju: Iıı... Merhaba.
Gaspçı: Ya paranı, ya canını.
chuju: İkisini birden versem olmuyor mu?
Gaspçı: Manyak mısın arkadaşım? Ver paranı kurtul işte.
chuju: Evet, manyağım. Hafif bunalımdayım da...
Gaspçı: Ben paranı alayım da, ondan sonra ne bok yersen ye anasını satayım. İntihar mı edecen, kafayı mı yiyecen; sen karar ver.
chuju: İntihar çok büyük günah abi. Kafayı da zaten yemiş durumdayım.
Gaspçı: Kiralık katil gibi bir tipim mi var lan benim? Her işin uzmanı ayrı oğlum.
chuju: Ulan bunda uzman olacak ne var, sokacan elindeki bıçağı nah buraya. Ondan sonra paralarımı alıp gidecen.
Gaspçı: Oğlum durduk yerde elimi kana bulamayayım.
chuju: Abi bunu bulamayanlar da var ama. Euheuheu...
Gaspçı: Allah'ım çattık ya, ver lan paranı!
chuju: Canımı versem?
Gaspçı: Yok, canım çekmiyor.
chuju: Can çekişsem?
Gaspçı: Yok oğlum, ver paranı işte, istersen göte batırırım ama bıçağı biraz.
chuju: İbne miyim abi ben ya?! Ha göte sokmuşun bıçağı, ha kalbe. Senin için ne fark eder ki anuna koyayım?
Gaspçı: Küfretme bak, harbiden sokarım bıçağı ha!
chuju: Ananı zkiim o zaman.
Gaspçı: Kaşınma bak. Çok pis kaşırım haberin olsun.
chuju: Zkimi kaşırsın sen anca, amuna goyayım. Ayrıca ek olarak şunu da söylemek istiyorum; ananı zkiim.
Gaspçı: Ölmüş annemin arkasından konuşma lan ancuk ağızlı!
chuju: Ölmeden önce o annenin arkasından neler yaptım abi ben, ohooo... Konuşmak ne kelime; şak şak şak, şakıdım resmen amuna koyiim.
Gaspçı: Yok lan ölmedi. Ama bu olayı anlatsam ölür muhtemelen.
chuju: Zevkten ölür di mi? Hiç değişmemiş lan annen.
Gaspçı: Oğlum yeter be! Asıl konumuza gelelim artık. Ver paranı!
chuju: "Ya da canımı" değil mi abi? Iımmm... İkincisini seçiyorum, o daha akla yatkın geldi.
Gaspçı: Aklına sıçayım ben senin. Nereden buluyorum bu delileri ya?!
chuju: Öğlen gelsen birkaç akıllı ayarlardım ben sana ama bu saatte ne bekliyordun ki amuğa goyiim; Aynştayn mı? Ya sarhoş çıkar karşına, ya da deli. Veya ikisinin karışımı, kısaca ben.
Gaspçı: Karıştırcam ben seni az sonra, dur bakalım.
chuju: Karıştırıyorsun abi sen beni, ekük ekük...
Gaspçı: Gel lan buraya!
chuju: Yok gelmem, ben üşengecim. Sen gel...
Gaspçı: Gel oğlum, orası çok aydınlık. Bir gören falan olur bak.
chuju: Gören olsa ne olacak, öpüşcez mi anuna koyiim?
Gaspçı: Gelsene lan, valla öldürcem bak.
chuju: Haa, öyle de, canımı ye. Öldüreceğini söylesene abi baştan.
Gaspçı: Ulan ben senin... Al ulan! Al!
chuju: Ah... Inghh... Teş... Teşek... Teşekkürler an... anuna ko... koyiim.
Gaspçı: Hasittiir... 5 YTL varmış lan herifin cebinde.

chuju ve gaspçı, olaydan sonra birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirdi


Cimri chuju, 5 YTL'ye kiralık katil tutmuştur. Biraz zor da olsa istediğini elde etmiştir.

Aldığı şaraplar bu kez damarlarında değil, yerde dökülürken karışmıştır akan kanına...

Not: Lan ben bu hikayeyi daha egzantirik yazacaktım ama unuttum anasını satiim. Bölümler arasında bu kadar ara verirsen normaldir zaten salak herif. Hakettin sen öldürülmeyi a.k. ... Neyse zaten bunun ilk bölümü de boktan olduydu, olayı kapatmış olduk a.k.

Bilgisayar Salağı Sözleri

Boardofwisdom'da rastladığım bilgisayar delisi arkadaşların güzel özlü sözlerini aktarayım dedim;

- İlkinde başarılı olamadıysanız, ona "Sürüm 1.0" deyin.

- Microsoft: "Sizin sorularınız var. Bizim de dans eden ataşlarımız var."

- Ben anti-sosyal değilim; yalnızca, "kullanıcı dostu" değilim.

- Günümüzde programlama, daha başarılı "geri zekâlı geçirmez" programlar yapmaya çalışan yazılım mühendisleri ile, daha geri zekâlı insanlar üreten bir Kainat arasındaki bir yarıştır. Şu ana dek, Kainat önde.

- Dünyayı değiştirmekten memnun olurdum ancak "kaynak kodu"nu vermiyorlar.

- Bilgisayar, size insanlık tarihindeki tüm buluşlara nazaran daha hızlı bir şekilde ve daha fazla hata yapmanıza izin verir - tabanca ve tekila hariç.

- Programın kutusunda "Bu programı çalıştırmak için Windows 95 veya daha iyisi gereklidir" yazıyordu, bu yüzden ben de LINUX yükledim.

- Yazılımımda asla açık bulunmaz. Yalnızca rastgele yeni özellikler üretir.

- Bardak ne yarı dolu, ne de yarı boştur. Olması gerektiğinin iki katıdır sadece.

- İnsanlar, Microsoft CD'lerini geriye doğru oynattığınızda şeytanî şeyler duyacağınızı söylüyor. Bu hiçbir şey değil; çünkü ileri oynattığınızda Windows yüklüyorlar.

- Sınırların ve duvarların olmadığı bir dünyada kimin Gates'e (Kapılar'a) ve Windows'a (Pencereler'e) ihtiyacı olabilir ki?

- Parolalar iç çamaşırı gibidir. İnsanların göreceği bir yere bırakmamalısınız. Düzenli olarak değiştirmelisiniz. Ve yabancılara ödünç olarak vermemelisiniz.


- Hata bir seçenek değildir --- Windows'la bütünleşik olarak gelir.

- Her şey için en iyisini kullanın;
Sunucular için LINUX'u...
Grafikler için Macintosh'u...
Yanınızda taşımak için Palm'ı...
Soliter oynamak için Windows'u...

- "Yapay Zekâ", "Doğal Aptallık"a rakip bile olamaz.

- Yerel Ağ (isim): Yerlileri yakalamak için kullanılan bir ağdır.

- Kızlar, "alan adları" gibidir. En beğendikleriniz hep kapılmıştır.

- C://dos
C://dos.run
run.dos.run


- Bir fotoğraf binlerce kelimeye bedeldir, ama kelimeler acayip hızlı yüklenir.

- Hayat mı? Süper! Nereden indirebilirim?

- Yazılım seks gibidir. Bedava olduğunda daha iyidir.

- Lazer yazıcıyı, "sersemletme"ye nasıl ayarlayabilirim?

- Geri zekâlı olmaktansa bilgisayar delisi olmayı tercih ederim.

- Bu bir KVSABPV sorunu. (Klavye Ve Sandalye Arasında Bir "Problem" Var)

- Kimin dosta ihtiyacı var? Benim bilgisayarım "Kullanıcı Dostu".

- Hayat klavyesinde daima bir parmağınız Escape (Çıkış/Kaçış) tuşunda olsun.

- "General Failure" de kim ve niçin diskimi okumaya çalışıyor ki?

- Uyarı! Kullanıcı Hatası! Devam etmek için kullanıcıyı değiştirip bir tuşa basınız.

- Klimalar, bilgisayarlar gibidir. İkisi de Windows'u (Pencereler'i) açana dek iyi çalışır.

- Farklı olduğum için bana gülüyorsunuz. Size acıyorum çünkü internetteki profilleriniz için hep o aynı kahrolası alıntıları kullanıyorsunuz.

Alıntı: http://www.boardofwisdom.com/default.asp?start=1&topic=1005&listname=Geek

18 Ocak 2007 Perşembe

Minibüsçüler İçin Bilgisayar Kasası

Artık minibüs şoförleri evde bilgisayarlarının başındayken de kendilerini minibüslerinde gibi hissedebilecekler. Kaset Sürücü Plus Deck'in ürettiği bu yeni nesil kaset sürücü tam size göre. Ulan kasetten rip bile yapıyor alet be! UnHeard'ün riplerini tavsiye ederim... Kasetteki şarkıları WMV formatında kaydedebiliyorsunuz. Eski kasetlerinizi sürücüye takıp Hi-Fi kalitesinde bilgisayarınızdan dinleyebiliyorsunuz. Dizüstü için de bir versiyonunu üretecekler mi merak ediyorum cidden... Minibüsçü dostlarımız evlerinde çilingir sofrası kurduklarında kaset dinleme zevklerinden mahrum olmayacaklar. Hemi de bilgisayarın yüksek ses çıkış gücünden faydalanabilecekler. Aletin sitesinde onlarca madde sıralamışlar aletin yapabildiklerine dair ama kısaca iki işe yarıyor:

  1. Kaset çalıyor.
  2. Kasetteki şarkıları bilgisayara kaydedebiliyor.
Bir minibüsçü dostu olduğum için bu haberi siz minibüsçü arkadaşlarımla paylaşmak istedim a.k.

~Batsın bu dünya, bitsin bu rüya; ağlatıp da gülene, uğurlar olsuuun#~

17 Ocak 2007 Çarşamba

Dansözün Önsözü...


the gift of the moose
Originally uploaded by Steve took it.
Geyiğiniz chuju, yandaki fotoğrafta da görüldüğü üzere yeni denizlere açılmış bulunmaktadır. Yüzen geyik chuju selam eder...
Yeni bir günceye taşınma, taşıma, kopyala-yapıştırma karmaşa sürecinden sonra yine sizlerle birlikteyiz sevgili geyikseverler...
Önceki yazılarda birçok değişiklikler yaptım, genel olarak sadece birkaç resim eklemiş gibi görünebilirim ama o resimleri fotoşap'ta düzenlerken ebemin vajinal sinir hücreleri yerinden oynadı desem yeridir. Yok lan yeri değildir, çok yersiz oldu bu ebe muhabbeti. Her neyse, yazılarımın büyük bir bölümündeki kelimelere, deyimlere bağlantılar da ekledim. Belki espriyi algılamayan olursa diye... Veya sırf geyik olsun diye, mesela Dedektif James'in Salak Maceraları yazısında "Çin mahallesi muhtarı" söz öbeğine öbbekli bir resim bağlantısı ekledim; maksat hayalinizde canlansın muhtar emmi...
Her neyse, küçük bir yeniden başlama yazısı olsun istedim. Yoksa eski yazılarla oynaşmaktan yeni yazı yazmaya fırsat bulamayacaktım anasını satayım.
Son zamanlarda neler yaşamışım, biraz göz gezdirelim:
Bayram tatilinin ertesi günü sabah 05:30 sıralarında (kalkıp işe gitmeme yarım saat kala) deli bir terleme ve titreyip sarsılma nöbeti geçirdim. Kısaca panikatak nöbeti yani. Manyak bir şeydi, acayip korktum lan. O gün işe gitmedim, arayıp gelemeyeceğimi söyledim. Ertesi sabah gittim işe. Millete dedim; "Ben bugün işten ayrılacağım" diye. Sonra cici patron ve psikopat patroniçe geldi. Patron, "Geçmiş olsun, iyi misin?" dedi. Agresif patroniçe "Ne oldu chuju bey, o kadar mı çok terlediniz ve titrediniz ki gelemediniz?" dedi. "Ben de o konuyu anlatacaktım" dedim. Patroniçe "Neden bize anlatacaksın ki, biz doktor muyuz?" dedi. Ben de "Sinir sistemim dağıldı. İşten ayrılmak istiyorum" dedim. Patron "Peki chuju" dedi. Sonra vedalaştık. Patroniçe ben elini sıkıp giderken "Size stressiz günler dilerim" dedi. Ben de "Ben de size dilerim" dedim ve çıktım. Millet çok üzüldü lan fabrikada, kimse inanamadı ayrıldığıma. Bir ayda kendimi nasıl sevdirdiysem anuna koyiim. Eve geldim, yine panikatak nöbeti geçirdim "Bizimkilere nasıl anlatacam lan" stresiyle. Hemşire ablam geldi, bizimkilere ruhsal sistemimin hasar tespit raporunu açıkladı. Bizimkiler de "Sokayım işine, en kötü ihtimalle bir dükkan açarız oğlum" dediler... Bu arada hâlâ iş aramaya başlayamadım lan...
Geçen pazar günü enişte, babam ve ben balığa gittik tekneyle (resimdekinin 3-5 metre ufağını düşünün). Yarım saat kadar tekneyi ben kullandım, zevkli işmiş. Gerçi önünde GPRS cihazı olunca kolay oluyor tabi biraz... Oku takip ediyorsun sadece, gerçi bir ara etrafımızda dönüyorduk ama olsun. İlk gittiğimiz yerde oltayı ilk atışımda iki balık birden yakaladım. Acemi şansı dediler. İkinci gittiğimiz yerdeyse tek oltada üç balık birden yakaladım oğlum! Babam biraz bozuldu, çünkü o sürekli ot balığı (hanos) yakalayıp denize geri atmakla meşguldü. Bense devamlı olarak oltayı, misinayı dolaştırıyordum. Onları çözene kadar bizimkiler 2-3 kere olta atıp çekiyorlardı. Bu arada oltayı 60 metre derinliğe göndermek ve 5 saniye sonra da balığın yakalanması sonucu geri çekmek zorunda kalmak çok sinir bir durumdu. Hiç heyecan yoktu lan! Resmen hamallıktan başka bir şey değil. Bu arada sürekli mercan çıktı oradan. Kilosu 35-40 YTL'ymiş. 20 kadar tuttum ben 15 santimliklerinden, bir kova doldurduk ve döndük.
Pazar akşamı, halamın astsubay torunu geldi. Diyarbakır'a çıkmış tayini. Sakat bir birlikmiş. Onu aldım Üçkuyular'dan, tepeye çıkıp İzmir'e karşı 2'şer bira içtik; yok lan 3'er içtik galiba. Sonra dönüşte de 3'er bira daha aldık. Sabah 4'e kadar geyiklenip içtik. Sabah da kalkamamış, uçağın kalkmasına 1 saat kala uyandırmış bizimkiler. Acilen hafif alkollü vaziyette bastım çevre yolundan. 10 dakikada havaalanındaydık. Adam snowboard almış oğlum lan. Deli bizim ailenin üyeleri. Adam Lice'de snowboard yapacak...
Dün akşam da irice eniştem "Yarın benimle dükkana gelsene, ben Manisa'ya gidecem, kaynakçı gelcek, sen başında durursun" dedi. Sabah 07:45'te aradı enişte, almaya gelmiş beni. Geberik vaziyette gittim tükkana... Kahvaltı yaptık. Kaynakçıyı aradı, "Benim de senin başında olmam lazım, yarın gel o zaman" dedi. Enişteyle göz göze geldik, "Ben kaçayım bari" dedim. Kaçtım eve geldim. 4 gündür yalnızca ilk 30 dakikasını seyredip sızdığım "The President's Barber"ı izledim. Yani "Başkanın Berberi"ni... Güney Kore filmi tabi, evet. Başrolünde "Kang-ho Song" olması bile yeterliydi filmi beğenmem için. Fena değildi, Kang-ho'nun saf bakışları çok güzeldi. Traji-komik hikaye tadındaydı. Politik göndermeler de vardı ama ben anlamadım... ehueheu...
Tamamdır chuju, bu kadar önsöz yeter. Yeni geyik yazılar yazmaya başla hemen... Tamam beaa!

Aşağıdaki "Subscribe to Posts" (Atom)'a tıklayarak abone bilem olabilirsiniz... Yeni yazılar eklendikçe bakarsınız ekrana, öffleye püffleye okursunuz geyik yazıları...

9 Ocak 2007 Salı

Amerika'da Terör Paniği Komedisi

Biraz eski bir şey ama olsun... Çevirmen yorumu var...

Amerika Birleşik Devletleri'nin artık yeni bir web sitesi var; http://www.ready.gov/. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaptığı eski "çömel ve örtün" türünde bir felaket tellalliği girişimi.

Komik olansa, resimler o kadar belirsiz ki her anlama gelebiliyorlar! İşte size birkaç yorum.


Kendinizi alevler içinde bıraktıysanız sakın koşmayın.



Bir terörizm vakasıyla karşılaşırsanız, anti-terör düdüğünüzü çalın. Vin Diesel'seniz, çok yüksek sesle bağırın.



Terörist bir ok görürseniz omuzunuzla onu kapıya sıkıştırın.



Üzerinize bilinmeyen bir madde püskürtüldüyse, doktora görünmek yerine durup bir düşünün.



Üzerinize çöken duvarı kaldırmak için el fenerinizi kullanın!



Çiçek hastalığından kurtulmanın doğru yolu; su, sabun ve en azından bir (1) adet kolsuz elle yıkamaktır.



Michael Jackson bir teröristtir. Eğer bu ölü gibi gözleri olan ağır suçluyu (smooth criminal) görürseniz hemen topuklayın.



Kasırga, hayvan leşleri ve biyolojik sızıntı sembollerinin birçok ortak noktası var. Bir düşünün.



Göz iltihabı olan ve cüzzamlı teröristlere karşı tetikte olun. Ayrıca, manyak gibi ellerini sıvazlama eğilimi de gösterirler.



Kapı kapalıysa, karate darbesiyle açın.



Bina çökerse, kurtarılmayı beklerken kendinize oral seks yapın.



Kasık bölgenizle olabildiğince yüksek miktarda radyasyon emmeye çalışın. 5 dakika 12 saniye sonunda, kısır olabilirsiniz yalnız.



Radyasyona maruz kaldıktan sonra önemli olan, genetik değişime uğrayıp devasa vücut ölçülerine ulaşmış olabileceğinizi dikkate almaktır: başına dikkat et!



Radyasyon sonucu genetik değişime uğrayıp çarpık bir ele sahip olduysanız pencereyi kapatmayı unutmayın. Kimse öyle iğrenç bir şey görmek istemez.



Radyoda Backstreet Boys, Michael Bolton veya Yanni çıktıysa köşeye sinin veya deli gibi koşun.



Ciğerleriniz ve mideniz konuşmaya başladıysa, susana dek dirsekleriniz dışarı bakar vaziyette geriye doğru esneyip dikilin.



Enkazın altında sıkışıp kaldıysanız, osurmayıp oksijen seviyesini koruyunuz.



Kimyasal bir saldırı sırasında lensinizi düşürürseniz, durup onu aramaya çalışmayın.



Kaportasından elektrik direği fırlamış olan bir steyşın arabayı kullanmayın.



2-3 santim kalınlığında bir kontrplak, radyasyona karşı korunmanız için yeterli olacaktır.



Alıntı: http://www.nirvani.net/misc/emergency/?1

En güzel ayrılık şarkısı...

chuju: Hani işemek için klozete oturmuşsundur; sonra kafan bir yerlere gitmiş, dalmışsındır. Kalkar pantalonunu toplarsın, dötünde bir ıslaklık hissedersin. Bir bakarsın ki yalnızca işememiş ayrıca zıçmışsındır da ve sıçtığını unutup donu çekmişsindir. Don, pantalon ve en önemlisi de dötün boka batmıştır. İşte aynen öyle bir şey bu...

Harun: Nasıl yani, altına sıçmakla kızla ayrılmanın ne alakası var? Harbi sıçtın mı lan sahi?
chuju: Lan oğlum altına sıçmak değil bu, onu anlatmaya çalışıyorum. Sıçtığın bokun üstüne oturmak gibi bir şey.
Harun: Kız sıçtığın bok; onu anladım. Sen sifonu çekip dötünü silmedin yani, onu mu anlatıyorsun şimdi?
chuju: Hah, aynen öyle.
Harun: İyi de sen işedikten sonra sifonu çekmiyor musun zaten?
chuju: Doğru lan. Ya her neyse, boka battım ulan işte. Bittim lan ben!
Harun: Şeyi de anlamadım. Sen işerken neden dalıp gidiyorsun? İnsan sıçtığı boku unutur mu abi?
chuju: Ya o benim bir parçamdı tamam mı? Onu bıraktığımı, bir daha göremeyeceğimi fark edemedim yani.
Harun: Ama sonra donunda görüyorsun, her tarafına bulaşmış bir biçimde.
chuju: Hah işte, ayrılamamışım işte boktan. Bu çok boktan. O parçamı dötümde hissediyorum yani şu an.
Harun: Oğlum iyice yıkandın değil mi? Bir koku geldi bak burnuma.
chuju: Bakayım, aa evet gelmiş burnuna. Yok lan osurdum da, o kokmuştur.
Harun: Ha, iyi o zaman sevindim.
chuju: Osuruk kokusuna sevinen ilk insan olarak tarihe geçtin anasını satayım.
Harun: Sıçsan daha mı iyiydi anuna koyayım?
chuju: Abi benim ayrılık konusuna dönebilir miyiz zahmet olmazsa?
Harun: Nasıl dönelim abi, sıçıp osurup duruyorsun. Otobok'a girdik, çıkamıyoruz. Hayır burada geri geri de gidemeyiz ki. İlk çıkıştan çıkarız, döneriz senin muhabbete. Ee, başka neler yapıyorsun?
chuju: Ayrılık seremonilerinin bir gereği olarak gece-gündüz içip, bunalım şarkılar dinliyorum.
Harun: Güzel...
chuju: Nesi güzel lan bunun?
Harun: Ayrılık muhabbeti çıkışını gördüm de, az ilerde, yakında senin muhabbete döneceğiz galiba.
chuju: Sinyali verdin mi, sağ şeride de geçtin mi amuna koyayım? Herif iki dakikada muhabbetten çıkıp otobana girdi ya!
Harun: Nerede bıraktın abi peki kızı?
chuju: "Müsait bi' yerde" bıraktım, anasını satayım.
Harun: Tamam lan tamam, kendime geldim ben. Şey için sordum, yani telefonda falan ayrıldıysan, yüzyüze gelince sarılıp ağlaşır ve ayrılamazsınız diye şey ettim.
chuju: E-mail attım.
Harun: Hassittir. Harbi mi lan? Oha amuğa koyiim. Okuduğuna emin misin peki?
chuju: Herhalde oğlum, e-mail'i gönderirken "Mesaj karşı bilgisayarda görüntülendiğine dair okundu bilgisi iste" diye bir şey var ya, onu da işaretlemiştim.
Harun: Ee, geldi mi "okundu bilgisi"?
chuju: "Okundu bilgisi" geldi, üstüne bir de "bela okundu bilgisi" geldi.
Harun: Ehehehu... Ne demiş kız?
chuju: Diyeceğini demiş işte.
Harun: Ee, sen böyle yaparsan dönemeyiz ki muhabbete.



chuju: Oğlum iki saattir yoldayız nerde sizin bu yazlık ya!
Harun: Yazlık senin için bir nedir abi?
chuju: Yazlık; rakı-mangal yapılan, yazın sıcaktan, kışın soğuktan uyunamayan, deniz kenarında bir evdir.
Harun: Bravo, doğru. Peki sen şu anda etrafta hiç deniz görüyor musun?
chuju: Görmüyorum. Gelgit olmuştur belki.
Harun: Gelip gidicem ben senin dötünde, göreceksin o zaman.
chuju: Sen beni zikince mi görecez yani denizi? Hiç göremicez desene...
Harun: Oğlum dün acayip bi porno indirdim. Deli hatunlar var.
chuju: Tımarhane pornosu mu yani? Nihohoho...
Harun: Al bak, telefona da kaydettim.
chuju: Bakayım. Burası neresi lan, bu ne, kameraman hangi açıdan çekiyo lan şu an?
Harun: Herif iki dakikada porno kritiği yazdı ya. İşte bunlar şeyler, bu da şey. Anladın mı?
chuju: Çok anladım. Ne kadar çok şey var burada, vay be. Tutsana bi şu birayı.
Harun: Hah, süper oldu şimdi. Kucağımda bir bira, elimde bir bira. Trafik polisi beni böyle görse manyak olur.
chuju: Bak Melisa'yla çekildiğimiz son fotoğraflar. Alsana...
Harun: Direksiyonu zikimle mi tutcam amuna koyiim? Zaten kucağımdaki bira yüzünden dondu kendileri.
chuju: Tamam lan ben tutarım işte.
Harun: Zikimi mi? Ekük ekük...
chuju: Direksiyonu lan, yavşak.
Harun: Güzel karıydı oğlum, ayrılmıcaktın bence.
chuju: Oha karıya bak lan!
Harun: Hani nerde lan?
chuju: Geçtiğimiz arabadaydı.
Harun: Geçtiğimiz arabada Lost'ta... previısli on kar on lost...
chuju: İngilizcene sıçayım ben senin. Taş gibiydi oğlum karı.
Harun: Heykeldir o, heykeel...
chuju: Bak şu fotoğrafta ne kadar güzel çıkmış di mi lan?
Harun: Oğlum içimizden birinin de yola bakması gerekmiyo mu amuna koyiim?
chuju: Ha sahi direksiyonu ben tutuyodum di mi?
Harun: İşerken sıçtığını unutan adama direksiyon emanet ediyoz anasını satayım.
chuju: Dümdüz yol lan işte, bu kış günü kim yazlığa gider zaten amuğa goyiim?
Harun: Al şu fotoğraflarla biranı oğlum artık. Herif sehpa olarak kullanıyo bizi amuna koyayım.
chuju: Tamam lan ver.
Harun: Direksiyonu bıraksana artık oğlum. İstersen birkaç kişi daha çağıralım, 10 kişi direksiyonu tutarız.
chuju: Çok tuttum lan ben bu direksiyonu. Nihohoh...Yemedik oğlum direksiyonunu, unutmuşuz işte. Al tut madem.
Harun: Çok teşekkür ederim efendim. Buyrun siz de silecek kolunu tutun isterseniz.
chuju: Dötüne sok sen onu. Sesini açsana lan şunun.
Harun: Küçük bir araştırmayla sen de bulabilirsin ses düğmesini lan.
chuju: Ha, şu di mi? "Lethe, yu ar may letheee!"
Harun: Bağırma lan kulağımın dibinde!
chuju: Melisa! Melisa'm benim!
Harun: .m sensin, evet. .m beyinli seni.
chuju: .m dedin de aklıma Melisa'yla ilgili bi anım geldi.
Harun: Romantik bir anı sanarsam.
chuju: "Sanarsam" ne amuğa goyiim? Leman Sam'ın oğlu mu?
Harun: Oğlum söylesene kız sana ne cevap yazdı e-mailde?
chuju: "Peki." yazmış yalnızca.
Harun: Sen ne yazmıştın ki ona?
chuju: "Ayrılalım mı?" yazmıştım.
Harun: Vay be iletişim çağındayız ama adamlara bak. Kelime dağarcığı bu kadar mı kısıtlı olur anasını satayım?
chuju: Ama o "okundu bilgisi" istememişti. Acaba emin değil miydi ki cevap verirken?
Harun: Sen emindin yani ayrılmak isterken, "okundu bilgisi" istediğine göre. Niye ağlanıyon oğlum o zaman iki saattir?
chuju: Belki de "okundu bilgisi" istemeyi bilmiyordur bir tanem. Zaten bilgisayarda kullanmayı bildiği tek program MSN'di aşkımın. Ne güzel smiley'ler gönderdi bana...
Harun: Camı aç lan biraz. Kahve gibi duman altı oldu araba. Bir de osurma artık.
chuju: Bunlar sevinç osurukları oğlum. Özgürüm ben artık.
Harun: Görürüm ben seni 5 bira sonra.
chuju: Gelmedik mi lan daha?
Harun: Yok geldik de, ben arabada takılmak istiyom amuna koyiim.
chuju: Ne çok küfrediyon lan sen amuğa koyiim.
Harun: Seviyeyi düşürmeyelim amuna goyiim.
chuju: Ne oldu, seviye ayağına mı düştü yoksa? Ayağın mı acıdı cicim?
Harun: Çıkartıcam şimdi levyeyi, göstercem sana seviyeyi ancuk ağızlı.
chuju: Aha denizi gördüm.
Harun: Hangi denizi?
chuju: Ak denizi! Nihohoho...
Harun: Nihohoho...
chuju: Neden durduk bu yerde?
Harun: Durduk yere... olay çıkartma. Nihoho... At şu şişeleri falan oğlum. Komşular ispiyonlamasın sonra pedere...
chuju: Keşke ayrılmasaydık da Melisa da bizle gelseydi lan.
Harun: Ne, ayrıldık mı şimdi biz senle? Ekük ekük...
chuju: Kes lan geyiği, benim acilen yazlıkta donarak bira içmem gerekiyor. Bas gaza.
Harun: Peki paşam.
chuju: Ahanda geldik mi?
Harun: Ben geldim ama seni bilemem.
chuju: Hoşgeldik.
Harun: Hoşbuldunuz.


Harun kim a.k.? Nihohoho...

Fabrikadaki Kara Bulutlar... Ve Bulut Altı Olmuş Bir chuju...

Dün gece fabrikadaki trafoda meydana gelen yangında trafo dağılmış. Bekçi, ustabaşına haber vermiş, o da elektrik mühendisine... Elektrik mühendisi gelip bakmış, şu an bir şey yapamam demiş. Şalteri indirmiş, direkten gelen elektriği de kesmiş ve açılmasın diye kabloyla bağlamış. Bizim sevgili ustabaşına da yangında isle kaplanan odayı temizleme talimatı vermiş. Sevgili ustabaşımız da mühendis gidince bir sigorta bulmuş ve onu takıp şalteri indirmiş. Sonuç, adam 34.000 volt elektriği afiyetle yiyip 3 metre yükseklikteki merdivenden aşağı düşmüş. Allah'tan aşağıda bekçi varmış ve ustabaşını havada yakalamış. Beraber yuvarlanmışlar. Sonra ustabaşı bacaklarını hissedemediğini söylemiş. Bekçi de onu yarı beline kadar toprağa gömmüş. Yok yok, adam amuda kalkmış vaziyette yarı beline kadar gömmemiş ustabaşını... Neyse patronu aramış bekçi ağlar vaziyette, o da ambulansı aramış. Ambulansla aynı anda patron taaa Karşıyaka'dan gelmiş fabrikaya (patron arabayı yavaş kullanır bu arada)... Ambulanstaki görevli belinin ağrıdığını söyleyip "Atın şunu ambulansa" demiş. Bu birinci olaydı.


Sabah gittim fabrikaya, olayı öğrendim. Ustabaşının durumu iyiymiş, sevindim. Ama fabrikada elektrik yoktu, jeneratörün de mazotu az kalmış. Patron "Sabah mazot alın" demiş. Ben de Peugeot 206 ve Broadway'in anahtarlarını aradım ama bulamadım. Bizim ustabaşının cebinde kaldı herhalde deyip aşağıda resmini gördüğünüz Mercedes MB800 model kamyonumsu şeye atladım.


Yanımda bekçi ve sevgili boş mazot bidonları da bindi. Beraber neşeyle yola çıktık ve bir araba bize, biz de ona çarptık. Sağa baktım gelen araç yoktu, sola baktım bir araba virajı almış hızlıca geliyor 100 metre ileride. Ben de ulan sağ boş, nasıl olsa bu yol verir bana deyip girdim yola. Ben girdikçe adam da sol şeride kaymaya ve hız kesmemeye başladı. Zira benim durup onun önümden geçmesine izin vereceğimi sanıyordu. Bense onun durup bana yol vereceğini. 20-30 metre kala adam frene asıldı, kaydı, kaydı, önüme girdi. "N'aptın hocam ya!" diye fırladı arabadan. Ben de fırladım ve 1,5 metre yükseklikten aşağıya düştüm. Yüksekmiş lan bu kamyonlar. Neyse, adam hemen trafiği falan arayalım dedi, ben de arayalım rapor tutsunlar, nasıl olsa iki aracın da kaskosu var dedim. Fakat benim Ağır Vasıta Ehliyetimin olmadığı gibi küçük! bir ayrıntıyı atlamışım. Sonra patronla konuştum, o da "Ttrafiği iptal edin, biz geliyoruz, arabaları içeri çekin" dedi. Adamı zar zor ikna ettim, "Bak şimdi 2-3 saat alkol muayenesi olacak, servise para yatıracaksın, 1 ay sonra anca alacaksın" vs. dedim. Adam patronumuzun güler yüzünü de görünce kıvama geldi. Sonra sigara yaktım, kamyonun el frenini çekeyim bari dedim. Bu arada elimdeki sigarayı ağzıma alayım de iki elle çekeyim el frenini dedim. Sigarayı ağzıma götürdüm, ağzım yandı, meğer sigarayı ters tutuyormuşum. Adamın arabası dandik Chevrolet Kalos'lardandı, tenekeydi yani ama çekiciye gerek kalmadı (bir de çekici parası verecektik), yürüdü araba, hatta bizim Kia Sportage'ı falan geçti otobanda. O yüzden de 3.250 YTL servis ücreti çıkardılar galiba. Arabanın bugünkü değeri 13-14.000 YTL zaten, nasıl oluyor anlamadım. Her neyse, servisten dönüşte enişte bana arabasını verdi, bizim patronla benim arkamdan konuşup "Bak bu adam çok duygusaldır, fazla üstüne gitmeyin lütfen abi" demeye dükkana gitti. Ben de kaza yaptığımız sevgili kazadaşımı dükkanına bıraktım. Yolda kaza harici ne varsa konuştuk, muhabbet oralara nasıl geldi anlamadım. Bir ara adam trafik polisine vereceği ifadeyi bana verdi. "Yerler ıslaktı, ben en fazla 50'yle geliyordum, aniden yola fırladın" falan dedi. Ben de fırlayacaktım adamın üstüne ama kendimi dizginledim. Akşam iş çıkışı da temizlik yapan bayanların eve bırakılması gerekiyordu. Patron, "Gökhan bey." dedi, 5-10 dakikalık bir düşünme molasından sonra, yüzüme baktı, "Bayanları evlerine bırakabilir misiniz, Peugeot'yla ama..." dedi. Ben de kadınları evlerine bıraktım, ama bayanlar çok tırstı yolda. Bir an kendimi acemi gibi hissettim, ulan ben 11 yıldır araba kullanıyorum be!!!!

Aklıma Geldi de...


a deer shitting in the woods
Originally uploaded by kelco.
  • E-mule'yi acaba ünlü edebiyatçı Emule Zola mı bulmuştur?
  • Tesla'nın "Love Song" isimli şarkısı, "Laf Sok"dan mı gelmektedir? Yabancılarda da bayanların trip atma mevzusu var mıdır?
  • "Dünyanın en ünlü Death grubu Take That'tir" olayı bir yalan mıdır?
  • Telekom'un verdiği Statik IP ile Spastik IP hizmeti aynı şey midir?
  • Sporculardaki "Abi bizde tesis yok ondan başarılı olamıyoruz" bahanesinin gerçeği "Abi bizde testis yok ondan başarılı olamıyoruz" mudur?
  • "Emekli sandığı" insanların emekli olmadıklarını öğrenen eczaneler ne yapmaktadırlar?
  • "Cenap Şahabettin"in gerçek ismi "Şahap Cenabettin" olabilir mi acaba?
  • "Fucking hell!" Türkçeye "Fuhuş cehennemi!" olarak mı çevrilmeli?
  • "Danny Lane'i anlıyorum da konuşamıyorum" ne demek?
  • "Sperm Bankasındaki Kap: Gelen Kutusu"
    "Erken boşalma sonrası kadın der ki: Önemsiz Posta"
    "Inbox: İçine boşalmak" bu terimler doğru mudur?
  • Türkiye'de ne zaman bir "Patlıcan Közlem Evi" açılacak?
  • "İzninizle size bir şey osurmak istiyorum" veya "Müsaade ederseniz şu boş sandalyeye osurabilir miyim?" desem tanımadığım kızlar ne der?
  • Şöyle iğrenç bir diyalog olabilir mi:
- Kredi kartına taksit yapıyor musunuz?
- Evet yapıyoruz.
- Ben bu kredi kartına 8 taksit yaptırmak istiyorum.
- Tabii efendim, ben hemen tımarhaneyi arıyorum.

Gaspçı ve Bunalım chuju: Bölüm 1...

chuju'nun canı çok sıkkındı, hatta bunalımdaydı. Gecenin 2'sinde alkole duyduğu sevgi dolayısıyla dışarı çıktı, 3 YTL'lik şaraplardan alacaktı. 24 saat açık ve sarhoş dolu tekel bayiine girdi.

chuju: İyi geceler Mustafa abi nasılsın?
Mustafa abi: Manyak yorgunum abicim ya. Halı saha maçı vardı yine 12-1 arası. Pestilimiz çıktı.
chuju: Aa iyi ya, ben de pestil var mı diye soracaktım. Taze mi çıktı abi?
Mustafa abi: Başlarım senin esprine oğlum gece gece. Beyin kalmadı zaten.
chuju: Beyin kalmadı mı? Tüh be! Yeni mi bitti? Kimde vardır ki bu saatte şimdi?
Mustafa abi: Aha bak şurada dikilen Mahmut abiye sor, belki onda vardır.
chuju: İyi geceler abi, sizde beyin bulunur mu?
Mahmut abi: Beyni geceden şaraba yatırdım, yarın gel abicim.
chuju: Hadi ya... N'aber abi, neler yapıyorsun?
Mahmut abi: Sektöründe lider bir kuruluşun bilgi işlem müdürüyüm. Akşamları da opera ve baleye gidiyom anasını satayım. Ne yapcam lan işte, gece gündüz içiyoz. Bundan önemli iş mi olur?
chuju: Olmaz tabi abi. Bir de karı olsa süper olurdu yalnız ha...
Mahmut abi: Kuş kilidini kaldırmam lazım ama önce...
chuju: Neden kilitledin ki abi kuşunu?
Mahmut abi: Ya kullanmadığım zaman otomatik kilitleniyor benimki.
chuju: Ben hiç kilitlemiyom da, umarım bozulmaz.
Mahmut abi: Yok sen daha gençsin. Bir şey olmaz. Şarap mı alcan, bak bundan al çok iyi... Bana da al.
chuju: Tamamdır abi. Mustafa abi, bana 3 şişe şundan.
Mustafa abi: Tamam olur ama içinden kıl çıkabilir, baştan uyarayım.
chuju: Neden abi, kıllı üzümden mi yapmışlar?
Mustafa abi: Yok lan, ayakla eziyolar da bunları. El değmeden üretiliyo, çok organik yani.
chuju: Ben de diyorum Mahmut abi top sakal mı bırakmış. Meğer şaraptaki kıllar yapışmış çeneye.
Mahmut abi: Böööğğğğk..!
Mustafa abi: Beğendin mi lan yaptığını? Kim temizlicek şimdi o kusmuğu?
chuju: Ya sen başlattın ama abi. Mahmut abiyle sileyim mi yerleri? Aha düştü zaten kusmuğun üstüne. Dur biraz gezdireyim yerde.
Mahmut abi: Bırak lan beni, ben kendimi biliyom! Ne lan bu koku böyle? Kim kustu lan buraya!
chuju: İnsan kendi kusmuğunu tanımaz mı abi? Bak, düdüklü makarna yemişsin işte yine.
Mahmut abi: Sensin lan düdük! Bakiim, aa evet lan; benim kusmukmuş. Ulan yine her tarafım kusmuk oldu be. Yengen ağzıma sıçacak eve gidince.
chuju: Ne yengesi abi? Kadın senden ayrılalı 4 sene oldu be.
Mahmut abi: Aa evet lan. Eve gidince ağzıma kim sıçacak lan benim... Ühühühü...
Mustafa abi: Ben sıçacam birazdan ağzına, hiç merak etme sen. Adam önce kusuyo, sonra ağlıyo, birazdan da işeyip sıçar bu. İçindeki her şeyi döker...
chuju: Dök içini Mahmut abi. Atma içine...
Mahmut abi: Ulan tam kusuyodum, ağlarken unutmuşum bak. Yuttum geri.
chuju: Tüh be abi, çok üzüldük valla. Neyse, biz bekleriz abi.
Mustafa abi: La oğlum, gidin başka yerde için ya. Tekel bayii değil, sarhoş sığınma evi oldu burası anasını satayım.
chuju: Tamam abi ben kaçtım. Mahmut abiyi bırakayım mı yere böyle, burdan alırsın sen di mi?
Mahmut abi: Aaa, bir yere bırakmam seni. Gel öpücem.
chuju: Abi daha az kusmuklu olduğun bir günde öpüşsek? Şu an böyle bir öpüşmeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum.
Mahmut abi: Ulan beni kaldır bari yerden. Bak hala bıraktığın yerdeyim. Yatarak şarap içemiyom ben.
Mustafa abi: Adam hala şarap içmeyi düşünüyor ya! Hadi git ulan evine artık.
chuju: Yerden kalksa uzaya bile gider bu kafayla.
Mahmut abi: Geri sayım başladı, 5-4-3-2-1 ve mekik ateşlendi. Ciyuuuv!
chuju: Aha valla kalktı lan. Mahmut abi evin yolunu bulabilecen mi?
Mustafa abi: Adam otomatik pilotta zaten. Bırak, gider o kendi.
Mahmut abi: Oceanic Hava Yolları'nın 815 sefer sayılı Sidney - Lost Adası uçuşuna hoşgeldiniz. Uçuşumuz yaklaşık 1-2 saat sürecek ve daha sonra Lost Adasına çakılacağız. İyi yolculuklar dileriz.
chuju: Hadi sana da iyi yolculuklar abi. Dikkat et de ormanda kutup ayıları şeetmesin seni...
Mustafa abi: Mahmut abin ormanda 10 bedevi gücündedir oğlum. Kutup ayıları geberir yorgunluktan valla.
Mahmut abi: Hadi size iyi geceler, benim gidip şifreleri girmem gerekiyor bilgisayara.
chuju: Hadi iyi geceler abi, ben de kaçayım. Görüşürüz Mustafa abi, teşekkürler.
Mustafa abi: Görüşürüz abicim. Bir de para verseydin şarapların karşılığında. Kuru bir teşekkürle olmuyo yani.
chuju: Pilav üstü kuru teşekkür diyorsun yani... Buyur abi. Hadi eyvallah.
Mustafa abi: Eyvallah koçum. Dikkatli sür... vazelini.
chuju: Ehuehueh. Peki abi. Hadi iyi geceler.
Mustafa abi: Yeter anasını satayım. Sittir git hadi lan!
chuju: Tamam abi ne kızıyon ya, her şey parayı alana kadarmış demek ki.
Mustafa abi: Hadi iyi geceler a.k.

Kariyer de Yaparım Sucuk da...


Dorothy Draper
Originally uploaded by Pыжая.
Afife hanım teyze annemlere oturmaya gelmişti. O zamanlar çok ufaktım, hatta annem beni kaç kere yanlışlıkla elektrikli süpürgeye kaçırmıştı. "Dlong! Çling! Çlong!" sesleri arasında süpürge torbasına düşerdim. Ağzımla bu sesleri yapmayı çok severdim. Ama tam torbaya girecekken ağzımı kapatmayı unutmamam gerektiğini öğrenmem uzun zamanımı aldı. Orası benim için rahme geri dönüş gibi bir şeydi. Hatta büyüyüp de elektrik süpürgesine sığmaz olunca, bir bilgisayar aldım. Masaüstündeki "Geri Dönüşüm Kutusu"na kendimi sürükleyip bırakmak istiyordum. Fakat olmadı, ben de format attım; hayatıma... Ha, pardon Afife teyzeden bahsediyordum değil mi?
Afife teyze 20'li yaşlarının sonuna dayanmış hoş bir kadındı. Ancak o dayandığı 20'li yaşlar aniden bir çekilse, anında 40'lı yaşlara düşecekmiş gibi de bir havası vardı. Gözlerinin altındaki kırışıklıklar tüm vücudunu saracak birer saatli bombaydı sanki. "Birkaç yıl içinde E.T. gibi olacak" diye düşünürdüm. Afife teyze sürekli kocasından dert yanardı; yok yine işten çıkmış, her gece içiyormuş, çocukları olmuyormuş falan filan. Çocuklarının olmaması konusunda ise Afife teyzenin başarısız çalışmaları olmuştu. Bir gün tüpçü İrfan abinin evlerine tüp takmak için gelip 1 saat gibi bir süre taktığına şahit olmuştum. Afife teyze, Türkiye'de tüp bebek tedavisinin öncülerinden sayılmaktadır. Sürekli olarak iş arayan bir insandı. Her konuda ne kadar başarılı olduğunu anlatıp dururdu. Ev içinde ne kadar cefa çektiğini, o cefaları bir iş yerinde çekse ne kadar para kazanabileceğini anlatırdı. Cefa derken ev işlerini kastediyordu sanırım; yoksa eve attığı esnafla yaşadığı şeyler değildir herhalde. Günlerden bir gün, yine anneme dert yanmaya gelmişti Afife teyze; dün gece kocası Kadir amca eve alkollü gelip dövmüştü onu. Göz altı kırışık pınarlarından biri mora dönmüştü. Göz yaşları bir pınar olmuş, kaşlarına, oradan alnına, oradan da kafasının arkasına doğru çağlamaktaydı. Evet, amuda kalkmıştı yine Afife teyze. Ne zaman üzgün üzgün bir şey anlatmaya başlasa kendini bir anda tepetaklak bulurdu. Hayatının ne kadar tepetaklak olduğunu göstermek için seçtiği bir anlatım yöntemiydi bu. Babam, Afife teyzenin deli olduğu konusunda ısrar etse de annem kabul etmezdi; "Haklı kadın, öyle koca olmaz olsun! Delirtir bu adamlar insanı!" der, savunurdu Afife teyzeyi. Sonunda Afife teyze bileziklerini bozdurdu, ailesinden biraz borç aldı ve bir tuhafiye dükkanı açtı. Artık kimse tuhafiye demiyor, Tuhafife diyordu oraya. Bir gün annem para verip 3 numara örgü şişi almaya gönderdi beni Tuhafife'ye. İçeri girer girmez garip bir şeyler olduğunu sezmiştim. Afife teyze tezgahın arkasındaydı, yüzünde acı çeker bir ifade vardı. Kafası aşağıda kalça yukarıdaydı, yine amuda kalkacak gibiydi. "Herhalde yine hayatı tepetaklak oldu, üzgün galiba." dedim. Biraz daha yakınlaşınca arkasında birinin daha olduğunu fark ettim. Evet, benim babam da bir esnaftı. Babamın o an bana dönüp şu sözü söylemesini hayat boyu unutmayacağım; "Deli bir karı lan bu, baksana neler yapıyor?!"

Ayrılığa Ağıt...


dosados
Originally uploaded by franklumix.
Aylar geçti ayrılığımızın üzerinden. Fakat ben hâlâ alışamadım yokluğunun, hayatımdaki varlığına. Yatağımızda, senin uyuduğun tarafa geçemiyorum, hep kendi tarafımda uyanıyorum. Sabahları senin uyuduğun tarafa doğru açılıyor gözlerim. O boşluğu kabullenemiyor yüreğim. Kendime kahve yaparken iki bardak çıkarıyorum hâlâ. İki kişi olarak yaşıyorum; bu tek kişilik yaşamımda.

Hayatımdan çıktın, yüreğimi ikiye böldün, ayrılık tokadını yüzüme çarptın, artık toplanmam gerekiyor galiba.

Sana söylemek istediklerimi bir deftere yazıyorum. Bunları söyleyebilsem geri döner misin bana? Onları okusan gözlerinden yaşlar dökülür mü acaba? Beni niçin ayrılık gibi büyük bir cezaya çarptırdın ki? En azından yüreğimdeki kelepçeleri açsaydın giderken... Bu boşlukta nereye kaçabilirim ki zaten? Bavulunu toplarken şöyle demiştin bana:
"Sakın arkamdan ağlama, ağlayacaksan şu an karşımda ağla ki gitmeyeyim..."
Ve ben ağlayamamıştım, hâlâ da ağlayamıyorum. Seni gülümsemem yerine göz yaşlarım geri getirecekse, hiç getirmesin daha iyi. Hiç kimseye, hiçbir şeye gülümseyemiyorum artık. Sen benim neşemi de bavuluna koyup götürdün besbelli. Dönsen bir gün, açsan bavulunu, yerleştirsen giysilerini... ve de yüzüme gülümsemeyi...

İmza: chuju

Bar Tanışması 3: Evde Zikiş Hazırlıkları


This chair
Originally uploaded by McNeney.
Burcu, chuju'yu Ebru'nun evine atmış; hava sevişmeye oldukça müsaitti. Salonda oturmuş TV'nin karşısına geçmiş, sevişme öncesi son taktikleri tartışmaktaydılar:

Burcu: Çek lan elini bacağımdan.
chuju: Ebru'dan utanıyorsan söyleyeyim çıksın.
Ebru: Oha lan, kendi salonumda bile oturamayacak mıyım?
chuju: Ya otur da, adabınla otur. TV izle sen. Bak magazin programı başladı.
Ebru: Ne izleyeceğimi de söylüyor adam bana ya! Burcu nereden buldun sen bu angutu ya?
Burcu: Bardan çıkardım salağı. Birisi unutmuş orada herhalde, ben de eve getirip besleyeyim dedim.
chuju: Kadın Budu istiyorum ulan ben! Ohhş...
Burcu: Yavaş lan ayı, sıkma o kadar! Morarttın bacağımı. Dilber Dudağı istesen şaşardım zaten...
Ebru: Verme kız şu salağa, götünü parmaklasın. Vezir Parmağı hesabı... Sıkıntı mıkıntı kalmaz...
chuju: Kimin götünü parmaklayayım? Burcu'nun mu? Eheuehue...
Ebru: Siktir ordan lan. Deve!
chuju: Ebru be, bir şey soracağım.
Ebru: Sor.
chuju: Divx oynatıcıyı gördüm de, porno var mı sende?
Ebru: Var, hayvanlı porno var. Başrolünde de sen varsın, hayvan olarak.
chuju: Yapma ya, çıktı mı o film? Sinema çekimi di mi? Eheuheuh...
Burcu: Evet, sen sinemada 31 çekerken...
chuju: Bak yapmayın ama, üstüme gelmeyin; ben de sizin üstünüze gelirim. Nihohoho...
Burcu: Oğlum bacaklarıma dokunduğunda gelmediğine şaşıyorum ben zaten.
chuju: Sahi ya, bacakları yeteri kadar elledik; bakalım elimizde başka neler varmış? Aa, meme; hem de iki tane!
Burcu: Sıkma lan! Ya Ebru bir şey söyle şu hayvana!
Ebru: Savaşma chuju, seviş. Kıza, düşmana saldırır gibi saldırma. Nazik ol biraz.
chuju: Biz daha o üniteye gelmedik öğretmenim.
Burcu: Ön sevişme'yi önden zikmek olarak algılayan bir erkekten ne beklersin ki?
chuju: Tamam işte, önden biraz zikeyim; ardından da bakarız duruma göre... Nihohoh...
Ebru: Valla işin zor Burcu. Adam yıllardır karı-kız görmemiş galiba.
Burcu: Ya bakalım işte, deneme sürüşü yapıyoruz. Oğlum kendine biraz dışarıdan baksana, bir elin göğüste, bir elin bacakta. Spastik gibi duruyorsun öyle.
Ebru: "Bir elim yağda, bir elim balda" esprisi yapacak bak kesin.
chuju: Ee, sen yaptın artık. Gerçi ben yapsam daha komik olurdu ya, neyse... Yağ-bal demişken, ben bir mutfağa uğrayayım. Belki içecek bir şeyler vardır.
Ebru: Çıkışınızı yaparken minibardan içtiklerinizi de ödersiniz ama bak söyleyeyim.
chuju: Ya tamam be, öderiz.
....
chuju: Burcu bak lan ne keşfettim!?
Burcu: Geri zekâlı olduğunu mu keşfettin?
chuju: Yok ya, onu doğumumda doktor söylemişti zaten. Çıkarken "Aa, anamın amı!" diye espri yapmışım da...
Burcu: Keşke tıp ilerlese de seni tekrar oraya gönderebilsek.
chuju: Tabii de, önce annemi diriltmemiz lazım. Bak rakı buldum. Biranın üstüne cila.
Ebru: Annen vefat mı etti, kız Burcu sen de adamın yarasını deştin.
chuju: Yok lan ölmedi, şaka yaptım. Ama istersen yaraamı deşebilirsin Burcu. Nihohoho...
Burcu: Onu kesip ağzına sokayım da gör sen...
chuju: Kesmene gerek yok ki. Çıplak halde yürüdüğümde; kalkıksa ağzıma, yüzüme çarpıyor zaten. Önümü göremiyorum, düşüyorum bazen.
Ebru: Aaa, ne güzel. Burcu'ya da Krater Burcu derler, süper çift oldunuz valla.
Burcu: Saçmalama Ebru, bamya burcu erkeklerinin avunması o.
chuju: Muhabbet iyi hoş da, koklaşma kısmı ne zaman başlayacak? Biraz ileri sarsak filmi...
Ebru: Boşuna dememişler, "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa" diye.

chuju: Ya Burcu, valla ellerim kas yaptı oranı buranı sıkmaktan. Pazarda meyve-sebze seçen karılar gibi hissediyorum kendimi.
Burcu: Ben de göğüslerimi ve bacaklarımı hissetmiyorum artık zaten.
Ebru: Ben de beynimi hissetmiyorum. Adam beynimi skti resmen.
chuju: Al işte sana ön sevişme, zikmeye beyinden başlıyorum.
Burcu: Onun beyi yok ki. Nihohoh...
Ebru: Gördün mü bak, Burcu'nun beyni de zikilmiş.
chuju: Evet, olaylar lehime gelişiyor. Hazır beyni durmuşken sevişelim bari.
Ebru: Bu arada Burcu süper taklit yapar ha.
chuju: Ne taklidi yapar?
Ebru: Orgazm taklidi tabii ki salak. Ben bile inanırım yani.
chuju: Ya off! Şimdi de onu yapsın da bitsin bari olay. Sabahtan beri konuş, konuş; hiçbir aktivite yok. Nerede sevişecez ya Ebru, bir oda falan göstersene. Ya da en iyisi sen gözlerini kapat.
Ebru: Oldu canım, gözlerimi kapatır kapatmaz atlarsın sen benim de üstüme.
chuju: Ulan yemedi ya! Ehuhuhehi...
Ebru: Sağdan ikinci oda.
chuju: Giderken sağda, gelirken solda değil mi?
Burcu: Bu kadar alkolden sonra, gelebileceğini sanmıyorum ben ama...
chuju: Bir başlasak geleceğim ama...
Ebru: Geleceğini görüyorum...
chuju: Peki falcı teyze. Ya yeter bir susun artık amuğa koyiim ya! Hadi Burcu kalk, daha yapacak çok zikişimiz var.
Burcu: Off, tamam, tamam. Hadi iyi geceler Ebru.
chuju: İyi geceler Ebru.
Ebru: Size de.

Travestinin Elleri...


drag queen
Originally uploaded by JoaoGabriel.
"Ateşiniz var mı acaba." dedi travesti.
Buyrun dedim, yaktım sigarasını.
Ateş sönmesin diye ellerini ellerimin üstüne koydu,
o an farkettim, benim ellerim çok daha narindi.
Ama onun ojeleri vardı o dolma gibi parmaklarda.
"Teşekkür ederim." dedi, yüzüme bakmadan.
"Kolay gelsin." dedi arkadaşım, sırıttık karşılıklı.
Döndük gidiyoruz, "Afedersiniz abi." dedi travesti.
Gözünde iki damla yaş vardı travestinin.
"Ben çok mu çirkinim?" dedi, sonra elleriyle yüzünü kapattı.
Duvara sert bir yumruk patlattı. Kaldırıma oturdu,
sigarasından derin bir nefes çekti.
Arkadaşım "Hadi gidelim ya!" dedi. Dik dik baktım...
Arkadaş arkasını dönüp bara girdi.
Yanına gittim travestinin "Hayır değilsin." dedim.
"Ne kadar?" diye sordum. "Saati mi?" dedi.
"Hayır, çükünün boyu ne kadar?" dedim.
"Olay da o zaten değil mi? Ameliyat parası biriktiriyorum"
"Aslında ikimizin de ortak bir yanı var."
"Neymiş o?"
"İkimizin de çükü var ve ikisi de bir işe yaramıyor."
"Yok mu sevgilin?"
"Yok. Ben çok mu çirkinim?"
"Hayır değilsin. Ama karizman eksik."
"Sokayım karizmasına, karizma da neymiş?"
"'Ben seni deli gibi zikerim var ya' şeklinde bakmak, davranmak vs. işte"
"Ha evet, ondan kalmadı bizde. Ama 'Ben seni deli gibi severim var ya'
şeklinde bakmak, davranmak vs. mevcut. Olmaz mı?"
"Koçum bilmiyor musun, seveni zikerler, zikeni severler. Herkes zikişi sever."
"'Bir zikmek, bin defa ölmek demekmiş' diye bir şarkı vardı."
"Dışarıya attırdığın spermlerin ölümünden bahsediyorsun sanırım."
"Evet ya, onlar bir şekilde kamu yararına kullanılamaz mı sahi? Protein kaynağı ne de olsa."
"Kasaplara bir sor istersen."
"Hani kasaplar vitrine astıkları koyunların götüne maydanoz sokar ya?"
"Haa..."
"Götüne girsin. Nihohohoho..."
"Allah belanı versin!"
"Ya yok, o maydanozlar sonra ne oluyor diye soracaktım?"
"Ebenin damına sokuyor olabilirler mi?"
"Olabilir tabi. Ebeme sorayım ben en iyisi."
"Ay dur birisi geliyor."
...
Rasko: "Chuju n'aber abi?"
chuju: "İyidir abi, senden?"
Rasko: "Ne olsun ya aynı işte, hayırdır pezevenkliğe mi başladın?"
chuju: "Ha yok ya, geyik yapıyorduk arkadaşla. Tanıştırayım; Tırav Esti. Bu da Raskolnikov."
Travesti: "Götüne koyayım ben senin!"
Rasko: "Memnun oldum abla. Ne kadar?"
Travesti: "Çükümün boyu mu?"
Rasko: "Vaay, hem de çüklü travesti. Demek erkek erkeğe sohbet ediyorsunuz ha chuju?"
chuju: "Hee, öyle. O da Ebru'dan yeni ayrılmış, dertleşiyorduk."
Travesti: "Ya evet. Aramızda ten uyuşması vardı. İkimiz de erkeklerden hoşlanıyorduk."
Rasko: "Harbiden hiç sevgilin oldu mu ya? Hatun olaraktan yani."
Travesti: "Oldu tabi. Kadın olarak çirkin olabilirim ama erkek olarak fena değildim."
chuju: "Ulan olaya bak be, Tırav'ın bile sevgilisi varmış. Hiç seviştiniz mi peki? Cinsel olarak..."
Travesti: "Evet seviştik, sabah 3, akşam 5 posta giderdim. Salak mısın nesin sen ya!"
chuju: "Ya ne bileyim..? Vajina tadı alan bir penisten beklenmeyen hareketler bunlar diyecektim de."
Travesti: "O zaman her gece beni ziken adamlar ne oluyor? Karılarını evde bırakıp bana gelen..?"
Rasko: "O da doğru. Ama Türk kadınları cinsellikten anlamıyor işte. Ondan olabilir."
Travesti: "Tabi oğlum. Erkeğin altında beton gibi yatmakla erkeği tatmin ettiklerini sanıyorlar."
chuju: "Valla şimdi altımda olsa bir beton, sabaha kadar tatmin olurdum anasını satayım."
Travesti: "Ben de taş gibiyim ama değil mi?"
Rasko: "Hee, yuvarlanan göt selülit tutmaz. Valla başarılı yani."
chuju: "Abi ben sizi yalnız bırakayım isterseniz..?"
Rasko: "Yok be abi, ben Nazan'a gidiyorum zaten."
chuju: "Git a.k. Sen de zikiş Rasko, sen de zikiş Tırav! Ben de eve gidip porno indireceğim zaten."
Travesti: "Yazık lan sana. İstersen gerçek bayan arkadaşlarımdan ayarlayayım sana."
chuju: "Namuslu olsun ama."
Travesti: "Tabi, 3 ay uğraşırsın versin diye. 2. ayın sonunda anca eline alır."
chuju: Sahi senin ellerin neden böyle biraz kaba saba? Elinden geleni ardına koymamışsın galiba. Nihohoh!"
Travesti: "Öküzsün lan sen! Travesti bile tavlayamazsın sen. Git eve 31 çek sen a.k.!"

Unholy Smoke
Originally uploaded by Fayyaz Ahmed.
Rasko: "Ehuehuh... Abi göt oldun galiba. Hazır göt olmuşken birlikte çalışsanıza siz?!"
chuju: "Oğlum bi sittir git ya! Bir ateş verdik hatuna, gururumuzdan olduk zaten!"
Travesti: "Tamam ulan kızma. Melda ablayı ayarlayayım sana, 20 liraya indiririm fiyatı."
chuju: "Namuslu orspu di mi?"
Travesti: "Hee, namus timsalidir. Namuslu kadınlar için bir emsan teşkil eder."
chuju: "Çelik tencere işinde galiba. Emsan değil, emsal olacak herhalde o..?"
Rasko: "Abi ben kaçtım, Nazan şimdi domalmış bekliyordur beni."
chuju: "Size hayırlı zikişler abi. Bu arada ben de kaçayım da millete dedikodumu yapma 'Travestilerle yatıyor' diye."
Rasko: "Ben sokağın içine girince geri dönüp otele kaçmayacağınız ne malum abi? Nihohoho..."
chuju: "Hah şimdi zki tuttuk işte. Bu herifin dilinden de hayatta kurtulamayız artık."
Travesti: "İstersen benim dilimi de bir dene bir tanem."
chuju: "Kabus mu lan bu? Uyanmak istiyorum."
...
chuju: "Ohhh be! Kabusmuş hakikaten."
Travesti: "Günaydın bir tanem!"
chuju: "Hayııııırr!!!"

Dalyan'a Gittim Lan Ben Bugün!


An evening in Dalyan
Originally uploaded by utku kaynar.
Dün akşam enişte aradı, "Yarın işin yoksa Dalyan'a gidelim beraber, arabayı kullanırsın, ben yoruluyom" dedi. Ben de "İyi" dedim. Benim küçük enişte (bu arada 2.1 mt. - 120 kg.) soğuk hava deposu falan montajı yapıyor... Reklam da yapalım arada... Bu arada ben Dalyan'ı Çeşme-Dalyan sanıyodum, meğer Köyceğiz-Dalyan'mış... Hani Caretta Caretta (Karetta Karetta)'ların yımırtladığı yerin orası...
Neyse sabah 8'de çıktık yola, eziyolardı lan bizi... Bi daha enişteyle yola çıkmıcam. Neyse, Ben kullandım giderkene, araba 1200 cc olduğu için ben 5. fiteste takıldım hep... Bir ara 4e atmışım, devir 7000'e çıkmış. Enişte kızdı biraz... Acayip yağmur yağıyordu, sanki göt delinmişti anasını satayım. Yat kaptanlığı belgesi alabilirim artık.
Bi köyde durup çay içtik. Sonra vardık Dalyan'a... Güzelmiş ya, ben dandik bi kasaba sanıyodum ama Bodrum-Marmaris gibi kuru gürültü diil, bi de bi sürü cafe-bar var. Soğuk hava deposunun dibi su sızdırdığı için rezalet kokuyodu balıkçı. Resmen 250 mt.den koku alınıyodu yani... Etraftaki esnaf da bizi görünce sevindi, yandaki lokanta ve kafedekiler derin bir nefes aldı; sonra kustular... Balıkçıya bi sürü İngiliz geldi, Dalyan'ın yarısı İngiliz olmuş lan. Forklift operatörlüğünden emekli tipler bile yazlık alıp yerleşmiş. Bi tane İngiliz kız geçti önümden annesiyle, mavi gözlü, siyah saçlı, beyaz tenli. Ben kilitlendim kıza, kız yüzüme bile bakmadan geçti lan!
Bir ara yemek yedik, Dalyan'da hayvanların salak olduğunu anladım. Eniştem ayağa kalkıp tuzu alırken angut kedinin biri eniştemin yerine oturdu. Az daha ölüyodu hayvan; 120 kilo lan, boru mu?


Bi köpek de eniştem gür bi sesle geğirince transa geçti, yarım saat enişteme baktı aval aval...

Tavuklar da "arabanın tekerlekleri arasından geçmece" oynadılar yolda.
"Dalyan'da Hayvan Olmak" isimli bir kitap yazmak istiyorum.

Yolda çingene köyleri vardı 1-2 tane, 15-16 yaşlarında kızlar kamyoncu bekliyordu.
Akşam 5'te çıktık Dalyan'dan. Dönüşte arabayı enişte kullandı ve 1 saat daha erken geldik... Ama giderken yağmur yağıyodu manyak gibi lan, o yüzden yani...
Bu arada odamdaki klima bozuk, enişteye söylemeyi yine unuttum beaa...
Dönüşte enişteyle olmayan geleceğim hakkında konuştuk. İyiydi, güzeldi geyik... Eniştelere giderken bakkaldan 2şer bira aldık, içtik, evde (yolda araba kullanırken içmedik yani, evde içtik)... Yani bu yazı, yaklaşık olarak 50 promil ile yazılmıştır. Bu da benim gibi alkolikler için -200'e tekabül eder...
Öyle işte... Bir ara hikaye falan ekleyeyim bari ya, günlük yazmak sıkıcı bişey... İnsan gerçekleri yazarken kasılıyo...

Metalci, Oraya Kusma Gel Buraya Kus Oğlum!


Monkey Bars
Originally uploaded by Chricel.
Akşam içsesim sıkıldığından bahsetti. Baktım Horashem de akşam Alsancak'a gidelim diyor. Emrah, Nük, Ras da gelecek dedi. Ben de yanıma bassnjazz'ı alayım bari dedim, kabul etti salak. Durağa gittim, bir baktım Ras orada. Çeşme'de çalışıyormuş, bir ay kadar önce işyerinden "motorsiklet alalım sana, onunla dolaş boşver arabayı" demişler. Bu da bir-iki hafta önce motorsikletle dolaşmış cidden, karman çorman bir şey olmuş. Dokuz Eylül Hastanesinin orada uçmuş motordan. Sol eli hala alçıdaydı, ama komikti. Başparmağı dışarıda "OK, sorun değil" şeklinde sabit duruyordu. Hayata pespembe bakıyordu artık Ras. Patronuna maddi-manevi tazminat davası açmayı düşünüyormuş ama yine de... Neyse, bir yarım saat Nük'ü bekledik. Davar kibin koşarak geldi. Ras bana otobüs ısmarladı, bitirmişim kentkartımın kontörlerini. 8-9 gün üst üste Alsancak'a gidersen olacağı budur işte... Neyse otobüste solumda deli bir teyze oturuyordu, sürekli bana bakıp sırıtıyordu. İndik Sevinç'in önünde, sevinç içinde. Hale diye bir arkadaşını aldık Ras'ın. Ekip gittikçe kuvvetleniyordu. Hepimizin farklı özellikleri vardı, örneğin ben paladin'dim, Nük bard, Ras elf, Hale ise bir peri; kadar güzeldi. Alt dudağının altında bir piercing'i vardı, saçlar kızıldı, göğüsleri büyüktü. Sardunya'ya Horashem'i almaya gittik. Aslında ben Sardunya'da oturma, hatta iltica etme niyetindeydim ama The Pub'a gidelim, Sedalar orada dediler. Bu arada ben bir 70lik bira içerim dedim, ve dediğimi de yaptım. Blacxoul'un eski kız arkadaşının çevirisi hakkında geyiklendik biraz. Zor lan bu çeviri, yok amino asitler, biyojenik aminler falan... Neyse, kızlar da bir şeyler atıştırdı ve The Pub'a doğru yola çıktık. Ulan "yola çıktık" ne demek? Zaten arası 100 metre bir şey... Neyse Seda'nın hostes bir arkadaşı vardı masada, yalnız bomboşumsuydu The Pub. Sardunya ne güzel doluydu be! Neyse, bassnjazz geldi yarım saat sonra. "Hasta" lafı her geçtiğinde Hale dönüp bakıyordu, meğer kız hemşireymiş. Ben de bol bol "hastasıyız" dedim, alakasız bir şekilde. Hoşlandım ama Hale'den, o da benden hoşlanmıştır kesin; bir arkadaş-dost olarak tabii. 11'de kalktı Horashem, Ras, Hale ve Nük. Emrah davarı Kuşadası'nda mahsur kalmış, gelememiş. Bassnjazz'ın müzüksyen arkadaşları geldi arada sırada. Müzükçe konuştular, bir tane klavyeci eleman geldi bir ara. Meğer adam Türkiye'nin en iyi klavyecilerindenmiş. Ben de adama "Abi Q klavye mi yoksa F mi?" diye saçma sorular falan sordum. Metal müzüğü ve hayatımızdaki yeri konusunda geyiklendik. Bir ara Seda'nın hostes arkadaşıyla 1 saat kadar sohbet ettik. Baktım kızın eli arkama doğru uzanıyor, sohbetimi de sevmiş falan... Aha dedim, bu gece skor üreteceksin chuju. Kız 7 ay Avusturalya'da kalmış, aborijin ve kangurular hakkında konuştuk. Turizmci olduğum için uçaklar ve hostesler hakkında da konuştuk. Bir uçak şirketi bunlara bir etek vermiş, mini... Eğilip kalkamıyorduk dedi. Ben de hemen erekte oldum. Şaka lan, şaka; olamadım. Bir baktım, bassnjazz'ın müzüksyen arkadaş sayısı 5-6'yı bulmuş, neredeyse barın yarısını kaplamışlar. Bu arada gecenin esprisini de bassnjazz yaptı. Diyalog aynen şöyle:
Ras: Chuju sen git porno indir.
Chuju: Hah, sen anca bana laf sok.
bassnjazz: Tesla'nın değil miydi o şarkı ya, Laf Sok.
Chuju: Nihohohoh, abi yerden kalkmama yardım edin.
Sonra Seda'nın abisi Opus'ta çalıyomuş, oraya gidiyoruz biz dediler. Biz de kaynak olduk hemen. Bassnjazz ve 3-4 müzüksyen arkadaşı da bize... Grup kötüydü, Duman, Bor Ve Ötesi falan çalıyorlardı. Bassnjazz sarhoş oldu bu arada, gidip barmenle pazarlık yapmış; sonra da 50 YTL. çıkartmış, barmen bozamamış. 1 saat bekledim hıyarı. Elinde bir bira, bir de rakıyla geldi bu. Orada anladım bu işin sonunun kötü olacağını. Seda ve hostes bizi iplemedi, bir arkadaşları vardı, uluslararası nakliye firmasında çalışan bir lavuk, onunla geyiklendiler. Sonra da grup elemanlarına yazdı hostes. Bizim bassnjazz da gitti köşedeki iki güzel, seksi bayana asıldı. Sonra barın patronu gelmiş, "Bayanlar benimle" demiş. Bu da adamın elini sıkıp döndü, surat bir karış. Baktık ki durum iyice salaklaşıyor, dedik hadi Kybele'ye gidelim. Fatih çalıyordu orada, gerçi bomboş olduğu için çalmıyorlardı. Bassnjazz tuvalete gitti, sızmış üst katta bir yerlerde. Ben de bu arada kapıda klavyeci, Fatih ve badigardın beynini zittim. Fatih'in işi bitti, yani olmayan işi; çıktık atladık Fatih'in arabaya. Yolda vokalist kız arkadaşını aldık Ekvator'dan. Sarı saçlı, mavi gözlü çok hoş bir kız arkadaşı varmış. Müzik kulağımı gösterdim ona. Kulak asmadı. Yol boyunca uyuyan bassnjazz sahil yolunda uyandı ve "Fatih dursana, ben bi kusayım" dedi. Güzelce kustu bu. Kusmuk kokusuyla dolan arabamız bir anda şenlendi. Bir baktım ki bizim evin karşısında benzinciye gelmişiz. Cumartesi günü Pornova'dan dönerken feribot iskelesinde inip Akdeniz bitki örtüsü olan makilik bir alana zıçmıştım, askeriyenin karşısında (iyi ki vurmamışlar beni), bu sefer tuttum kendimi. Atladım arabadan eve geldim. Saat 03:30 olmuş. Yattım...