7 Kasım 2007 Çarşamba

So Tell The Girls That I Am Back In Ankara...

Dün akşam, yeni aldığım cep telefonunun rehberine sim karttan kopyalama yaparken yanlışlıkla (bkz. salaklıkla) tüm rehberi sildim. Sim kartta da bir şey kalmamıştı. Gerçi nasıl olsa kontörüm yok kimseyi arayamıyorum ama... :D Aşağıda "Comment"e tıklayıp yorum kısmına numaranızı yazarsanız sevinirim, ayrıca sapıklar ve yeni arkadaş edinmek isteyenler de çok sevinir sanırım. Neyse yavaş yavaş tamamlarım herhalde rehberi... :D

İzmir'de pek bir şey yapmadım. Ayrıntıları yazarım bir ara...



Son zamanlarda sık dinlediğim bir şarkı... Yeni keşfedilmiş eski bir güncel şarkı aslında... Jay Jay Johanson'dan geliyor "So Tell The Girls I Am Back In Town" (Ben bu adamı DJ sanıyordum da o yüzden indirmiyordum lan! :D ):


29 Ekim 2007 Pazartesi

İnançlı Kiwi!



Keşke ben de bu kadar inançlı olabilseydim a.k.......

21 Ekim 2007 Pazar

Yıllar Sonra...

Feysbuk'tan bulmuştu ilkokul arkadaşını. Önce bir iki sanal sarılma, bir iki yaprak sarma, eski günleri anma... Sonra da görüşme kararı alma.
Bir kafede buluşacaklardı ertesi gün. Sessiz, sakin, hoş müzik çalan bir yer bulmak için 3 saat dolaştı oğlan. En sonunda idare eder bir mekan bulabildi, fazla sevişgen çiftler vardı ama olsundu, belki onlar da sevişme ihtiyacı duyacaklardı. Gerçi toplum içinde sevişme olayına karşı bir insandı çocuk. O yüzden de, 'belki kafede rahat edemeyip evime geliriz' deyip alışveriş ve temizlik yaptı. "Acaba prezervatifi kutu olarak değil de, 3-5 tane olarak mı alsaydım? Bir daha böyle bir fırsat yakalayabilecek miyim ki?" diye düşünürken telefon çaldı...
Kız: Merhaba chuju, benSelma.
chuju: Aaa, merhaba Selma, ben de tam seni düşünüyordum. Ne yapıyorsun?
Selma: Hiiç, ne yapayım. Temizlik yapıyorum işte, biraz da alışveriş yaptım. Şu kauçuk şeylerden aldım... Neydi adı ya?
chuju: Prezervatif mi? (Aha, demek onun evine gideceğiz, ulan boşuna temizlik yaptık ha!)
Selma: Hayır be salak! Hani musluklara takılıyor ya, damlamasın diye...
chuju: Prezervatif işte... Ehuhue...
Selma: Sen ne sapık bir adam olmuşsun ya... Hah, buldum. Conta...
chuju: Conta değil, condom! Ekük...
Selma: Off ya chuju! Biz senle hiç buluşmayalım bari ya.
chuju: Yok ya, ben telefonda böyle rahatım merak etme. Yanında sük öpmüş kedi gibi olurum valla.
Selma: İyi madem. Yoksa gebertirim haberin olsun. Nerede buluşacağız? Sevinç'in önünde mi?
chuju: Şeyde buluşalım, adı neydi ya o otelin..? Eheuheu şaka şaka, Relax Cafe'de buluşalım.
Selma: O nerede be?! Hiç duymadım. Ucuz diye mi orayı seçtin?
chuju: Hayır yaa. Hem yakın bir yer. Hem de nezih...
Selma: Neye yakın?
chuju: Neye yakın olmasın ki ekük? Ulaşım araçlarına yakın yani.
Selma: "Ulaşım araçları"ymış... Ne bilimsel konuştun. Uzay mekiği üssüne de yakın mı anasını satayım?
chuju: Tam üssüne bastın. Eheuhe... Baykonur Uzay Üssü'nün sokağında...
Selma: Konur Sokak'ta yani... İyi o zaman... Ben yarın 2'de orada olurum. Geç kalma bak, kemiklerini kırarım.
chuju: Tamam ya, ben 1,5'ta oradayım... Hadi görüşürüz.
Selma: Tamam, bye...
chuju: Sen çok yaşa facebook!
Hamdi: Sen de gör, hep birlikte.
chuju: Yok abi olmaz, bu sefer sen gelmiyorsun!
Hamdi: Niye lan?! İyi ki 1-2 hatunu elinden aldık.
chuju: Verecem ben senin eline zaten bu gidişle.
Hamdi: O kadar mı abazasın lan? Eheuhe...
chuju: Yürü git oğlum, bu hatun taş gibi, kesin bir şeyler olacak aramızda...
Hamdi: Çanta olabilir mesela... Geçen seferki hatun gibi. Hatun, araya tampon bölge olarak çanta koyduydu ya...
chuju: Sen de öbür savunmasız taraftan saldırıp hatunu etkisiz hale getirmiştin, hatırlıyorum. Ya oğlum bu kız ilkokulda da sınavlarda sıraya çanta koyardı onun kağıdına bakmayayım diye. Aynı alışkanlık devam mıdır acaba?
Hamdi: Sanmam, ama dekoltesini çanta sapı ile kapatmaya çalışıyorsa hemen kaç oradan.
chuju: Kes ulen! Çanta sapıyla dekolte kapatmakmış... Verecem sapı eline şimdi.
Hamdi: Allah'ın sapıı!
chuju: Eheuheu... Lan oğlum bak evi temizledim eşek gibi... Sakın kirletme ha. Ayrıca buzdolabındaki biraları ve malzemeleri de yeme.
Hamdi: Sahi lan, ben de onu soracaktım. Prezervatifleri niye buzdolabına koydun hocam? Şeyin donsun diye mi? Ehuehue...
chuju: Hastiiir! Harbi mi lan? Biraların yanındaydı, dolaba atmışım demek ki yanlışlıkla.
Hamdi: Neyse ya, yarın tavada ısıtır giyersin artık. Eheuh...
chuju: Yarın evde görmeyeyim ha seni... Git şu motor arkadaşına.
Hamdi: Nalan'a mı? O senin arkadaşın oğlum. İnsan kendi arkadaşına motor der mi?
chuju: Motor işte oğlum, iki iltifat ettin, karı yamuldu. Benim öyle bir arkadaşım yok artık.
Hamdi: Keriz ulaşamadığı ciğere motor dermiş. Salaksın oğlum sen.
chuju: Sağolasın hocam. Bu lafını not edecem, yarın da seni göt edecem.
Hamdi: Hadi bakalım. Şimdiden bol şans a.k.
chuju: Eyvallah. Hadi ben dışarı çıkıyom. Murat'ın doğumgünü varmış.
Hamdi: İyi hadi, sittir git bakalım. Ben de soğuduysa şu prezervatiflerden yiyeyim bari... Ekük.
chuju: Oğlum harbi gebertirim seni dokunursan. İlla geçen seferki gibi, sen kullanma diye tek tek hepsini takıp öyle mi bırakayım evde?!
Hamdi: Tamam, tamam. Dokunmam. Hadi görüşürüz.
chuju: Görüşürüz.

9 Ekim 2007 Salı

Jacques Brel - Ne Me Quitte Pas

Gözlerine bakamadım...

Gözlerini gördüm önce... bakışlarından önce. Kültablasındaki izmaritleri sayıyordun, sonra parmakların kültablasına girdi. Utandın, elindeki külleri silmeye çalıştın etrafa bakarak. O sırada göz göze geldik. Gülümsedim. Sen ise başını önüne eğdin, birandan bir yudum alıp başını ellerinin arasına aldın. Sonra bir sigara daha yaktın. Ellerimle "7" işareti yaptım. Gülümsedin, 'evet, doğru' anlamında başını salladın. İşaret parmağınla çerez tabağını karıştırıp antep fıstığı veya fındık aradın, bulamadın. Yerimden kalktım, çerez tabağımdan topladığım fındık ve antep fıstıklarını tabağına boşalttım. Masama dönerken barmen "Abi birazdan bir çerez daha yollıcam, onu da dağıtma millete ama ha." dedi.

Gözlerine bakamadım, bir şey diyemedim. Yerime oturdum. Bana bakıyordun, emzirilmiş ve 'kim bu beni besleyen kadın' diyen yeni doğmuş bir bebek gibi. Bakamadım gözlerine. Saatine bakıp suratını astın. Cüzdanındaki paraya baktın, suratın yine asıldı. Barmene gidip 'şu köşede oturan bayanın hesabını ben ödüyorum... ama bunu ona söyleme' dedim. 8. sigaranı yakmıştın ki, o çıkageldi. Sarıldın boynuna, öptün. Ellerin titriyordu sanki. Garsonu çağırıp bir bira istedin. Parmağınla "arkadaşa" diye işaret ederken, herif parmağını öptü. Sen de onun yanaklarını sıkıp dudaklarına bir buse kondurdun. Herifin yanındaki sandalyeye oturup başını göğsüne yasladın. Artık gözlerine istesem de bakamıyordum. Eve dönüş öncesi son bir kez tuvalete gittim. Döndüğümde o herif senin saçlarını okşuyordu. Dönüp bana bakar gibi oldu... Suratımı asıp herifi kesmeye başladım. Adam kafasını çevirdi ve senin pamuk boynunu öptü. Barmen de o sırada bana bakıp, "Yok abi salla ya" dedi. Tam kalkıp hesabı ödeyip ayrılacakken, büyük bir tabakta antep fıstığı ve fındık geldi ama hiç yiyecek halim yoktu. Kasaya gidip hesabı ödemek istedim, elimi montumun cebine attım; "Hesabın ödendi." dediler. Montun cebinde bir kağıt buldum:
"Biricik aşkıma iyi davrandığın ve maganda bir şekilde asılmadığın için teşekkür ederim. Umarım sen de benim gibi, aşık olabileceğin birini bulursun. Gökhan."

7 Ekim 2007 Pazar

Haber Tekerrürden İbarettir...

Artık bıkkınlık getiren, temcit pilavı gibi önüme getirilen haberler;

  • Ezan Türkçe okunsun.
  • Günde bir kadeh şarap/1 aspirin bilmemne hastalıklarını önler.
  • Meme kanseri (meme fotosu yayımlamak isteyen gazetelerin ilk başvuru kaynağı)
  • Tüm hastalıkların başı depresyon (grip, kıl dönmesi, yağ bezesi, 20'lik dişimin ağrısının sebebini buldum sonunda a.k.).
  • MSN'de/İnternet'te yeni ve çok tehlikeli bir virüs! (Kim için bu haber? AntiVirüs yazılımı olmayanlara mı, yoksa yazılımları güncelleme yapmayanlara mı?)
  • Ramazan davulcuları kaldırılsın. Herkes saatle uyanıyor nasıl olsa. (O zaman ezan da kalksın! Hayret bir şey! Gerçi davulcular da biraz acayip. Adamlar -imsak 5'teyse- saat 3'te mahallenin öbür ucundan başlıyorlar uyandırmaya. 2 saat önceden uyanıp ne yapayım, ziyafet mi hazırlayacağım?)
  • Böyle bilmemne görmediniz, videoyu izleyin! (2 senelik videoları yeni çıkmış gibi veren İnternet medyasını kutlarım!)
  • Ünlü bilmemkim ne dedi, ne yaptı? (TV izlemiyorum diye, TV'de ne varsa İnternet'e taşıyan gereksiz zihniyet!)
  • Bilmemkimi hiç böyle görmediniz! (Ya çocukluk fotoğrafıdır ya da saçma bir şey.)
  • 2005-2010'da Dünya yok olacak! (Mozambikli astronomların yaptığı gözlemler sonucu Hedehedehöy astreoidinin X yılında Dünya'ya çarpacağı bildirildi.)
  • Kur-an'ı Kerim'in/İncil'in/Tevrat'ın şifresi çözüldü!
  • Piramitleri kim inşa etti? (Hangi firmalar ihaleye girdi? Kim kazandı a.k.?)
  • Bunları biliyor musunuz? (Biliyoruz a.k.! Zaten 5 senedir İnternet'te lan onlar! Sen yeni bulduysan bana ne?)
  • Atatürk hangi takımı tutuyordu? (Selanikgücü... olabilir mi?)
  • Medya şiddeti, cinselliği reyting için kullanıyor mu? (Hee kullanıyoruz, yarın kaldığımız yerden devam a.k. Bugün öz eleştiri günüydü, mola verdik sadece.)
  • Türk doktorun/profesörün başarısı! (Ulen hellaal olsun be!)
  • İnşaat sektörü/otomotiv sektörü gelişiyor. (Bir tek medya gelişmiyor a.k.)
  • Türk futbolu nereye gidiyor? (10 senedir yerinde sayıyor işte! Sen fark edemedin mi?)
  • Futbolda şiddet nasıl engellenir? (Her 2 taraftara 1 hakem verilsin, faül, sarı kart, kırmızı kart... hallolur gider.)
  • Tıp dünyasında müthiş buluş! (Ee, kanser, AIDS, ALS vs. vs.? Hatta onu bırak, gribi bile çözemediler lan hala!)
  • Kuş gribi can almaya devam ediyor! (Tylol Hot içirin tavıklara...)
Offf ben bile yazarken sıkıldım anasını satayım...

5 Ekim 2007 Cuma

Amelie'yat...


3 Ekim'de boynumdaki yağ bezelerini/kistleri aldırdım. Şu andaki hislerimi anlatmam imkansız. :P

15 gün önce boğazımda yumurta büyüklüğünde bir şey çıkmıştı. Hep çıkan, alışık olduğum bir durumdu ama bu sefer araştırılsın istedim üniversite hastanelerinde falan. Ankara'nın en ünlü boyun cerrahına gittim 150 YTL verip fakat... O şeyin içinden Alien falan çıkacak diye beklerken doktorun verdiği antibiyotikler yüzünden tam da o cerraha gideceğim gün o şey bir gece içinde yok oldu lan. Yine de gittim hastaneye cerrahın yanına. Biraz enjektöre çekti o şeyden. Zaten onu da çekince bir şey kalmadı içimde... Laboratuar sonucu çok komikti; "Bakteri ürememiştir"... Eee? İyi bir şeymiş. Vücut kendi üretiyormuş yani. Çok üretici bir insanım a.k.
Sonra dermatolojiye gönderdi beni. Boğaz ve boyundaki kistleri tespit etti bayan doktorlar. Sonra dermatolojinin ameliyathanesine gönderdiler, koter denen aletle küçük olan kistleri çeksinler orada diye. Gittim, ama "Ya biz çekeriz bunların içindekileri de, yine oluşur ama bunların içinde, zarı alamıyoz çünkü" deyip beni plastik cerrahiye yolladılar. Oradaki bayan cerrahla pazarlık yaptım, 3 tanesini alacaktı, 5'te anlaştık. 3 Ekim'e randevu verdi, bir de kan testi istedi. Kan testlerinde kolestrol biraz fazla çıktı. Diyet yapasım var. Gerçi doktorlar bakmadı la sonuçlara, direk daldılar kistlere; "Kişt, kışt kışt kışt!" diye. Ameliyat komikti ama, uzandım, müzik açıldı, hareketli bir şeyler çalıyordu. Ben de ayak ve parmaklarla tempo tutuyordum kızdı bayan doktorlar; "Oğlum sen böyle oynarsan aortu keseriz bak" diye. Sonra oldu bitti maşallah işte... Elime balık gözü büyüklüğünde kistlerimin olduğu şişeyi tutuşturdular. Patolojiye götürdüm parçalarımı. Şişenin içindeki parçaları yüzdürüp susuz yerde biriktirmeye çalıştım yol boyu. Hani eskiden böyle oyuncaklar vardı ya, su içinde yüzen plastik simitleri çubuğa takmaya çalışırdın ya... Millet de salak salak bana bakıyordu asansörde. Asansör de komikti bak. Mesela bir asansör 11-12-13-14'e gidiyor ve diğer katlarda durmuyor. Diğer asansör 1-2-3-4-5-6'ya gidiyor falan... 11'den 4'e gitmek için iki vesait yapıyorsun lan, zemin kata inip tekrar binip. Bu arada da ağır bir grip geçiriyorum anasını satayım. Acayip ağırlaştım, pelte gibiyim. Öksürüp hapşurup duruyorum lan, inşallah dikişleri patlatmamışımdır a.k.
Bayramda İzmir'e gideyim diyordum ama bilet yok piyasada. Babam sağolsun dönüşü almış Köseoğlu'ndan (KelleKoltuk Turizm :P ) ama gidişim ve gidesim yok. Çok halsizim lan...
Neyse o zamana kadar iyileşirim umarım.
Dün iftara arkadaş geldi, konserve taze fasülye ve arpa şehriyeli pilav yaptım. Deli oldu lan. Var bende bir yetenek... Ama hiç iştahım yok. Bana kalsa peynir ekmek domates yicem hergün.
Neyse, son salak havadisler böyle işte...
Ben gidip biraz daha yatayım. Ya da Xbox'ta Black oynayayım biraz...

30 Eylül 2007 Pazar

Kız İsteme: Hazırlık Sınıfı...


mom dad and daniel, originally uploaded by paula's photos.


Kerem: "Baba ya, sırf kızın adı Aslı diye istemeye mi gidilir ya, ben gelmiyorum! Siz isteyin, verirlerse de annemle alır gelirsiniz işte."
Baba: "Başka derdin? İstersen gelirken Çocuk Esirgeme Kurumu'na uğrayıp bir de çocuk alalım, hiç uğraşma sen üşengeç oğlum benim."
Kerem: "Ya baba istemiyorum kızı işte ya! -İstemeye istemeye- istemeye mi gidilir? Ne dedim lan ben?"
Baba: "Bak, ne dediğinin bile farkında değilsin. Hadi hazırlan da çıkalım."
Kerem: "Yok ben böyle donla geleceğim. Ama istersen atletin üstüne kıravat takarım bak."
Baba: "O kıravatla boğarım lan seni!"
Kerem: "Tamam ya tamam. Öff bee! Anne bir şey söylesene ya! Gepegenç evladını satıyor kocan."
Anne: "Ne gepegenci oğlum? 28 yaşına geldin. Ben babanla evlendiğimde henüz 17 yaşındaydım."
Kerem: "Babam kaç yaşındaydı peki? 26! Ehuhueh..."
Baba: "Sus lan eşoğlueşek!"
Kerem: "Ah! Ne vuruyon be? Anne ya, babam beni dövüyo..!!"
Anne: "Bağırma lan eşoğlueşek!"
Baba: "Hanım... Ayıp oluyor ama, ne o öyle 'eşoğlueşek' falan?!"
Anne: "Kusura bakma bey, ağzımdan kaçıvermiş işte."
Baba: "Orada da ağzınızdan bir şeyler kaçırayım demeyin de... Ağzınıza tıkarım bak ha... lafı."
Kerem: "Ya isterseniz bugünkü randevuyu iptal edelim. Bir başka gün gidelim. Hem bakın hepimiz çok stresliyiz bugün."
Anne: "Sittires oğlum, baban hep streslidir zaten böyle zamanlarda. Beni istemeye geldiğinde görecektin..."
Baba: "Sen sussana kadın bi!"
Kerem: "Ne yaptıydı anne ya, anlatsana be, hadi be."
Anne: "Ben kahvelerle içeri girer girmez ereksiyon oldu şapşal!"
Baba: "Kadın sus! Yicen şimdi yumruğu gözünün bebeğine!"
Kerem: "Eheuehue... Baba ya, siz ne istemeye gitmiştiniz annemlere? 'Kızınızı birkaç saatliğine oğlumuza istiyoruz, oğlan işini görsün' mü dediniz yoksa. Ekük."
Baba: "Bi susun a.k. ya! Hadi acele edin biraz, bizi bekliyor insanlar."
Kerem: "Anne ya, ben kursa gitmek istiyorum."
Anne: "Gönderelim evladım, ne kursuna gitmek istiyorsun?"
Baba: "Şehiriçi Ereksiyon Kursu'na!"
Anne: "Puahahah... Babana söyle, o verir be yavrum. Ehueheu..."
Baba: "Ben verecem şimdi sopayı belinize belinize..!"
Kerem: "Hangi sopayı? Ehuhue... Ahh! Bırak kulağımı yaa! Annee!"
Anne: "Tamam bey tamam, bırak çocuğu, yoksa gerisini de anlatırım bak."
Kerem: "Anaa! Gerisi de mi var?! Ahhhh! Kulağım! Anlat sen anne! Ben tek kulakla da dinlerim. Can kulağıyla dinliyorum seni... Ahh!"
Anne: "Bey yeter, bırak artık çocuğun kulaklarını. Orada bir şey duyamayacak yoksa."
Kerem: "Yok ben orada I-pod dinleyeceğim zaten."
Baba: "Ulan ne manyakmışsınız siz ya! Hanım, görmek istemiyor musun sen oğlunun mürüvvetini?"
Anne: "Görmek istemez miyim bey. Ama kız biraz şeymiş galiba..."
Baba: "Neymiş? Ne..?"
Anne: "Ya anla işte, biraz motormuş kendileri."
Kerem: "Yapma ya! Baba hadi acele et, çıkalım hemen. Ekük..."
Baba: "Sen milletin dediğine ne bakıyorsun yahu!? Bizim oğlan için de 'ipnenin önde gideni' diyorlar."
Anne: "Ciddi misin bey? Anaa, oğlum?"
Kerem: "Yok anne öyle bir şey ya!"
Baba: "Kız istemeye gelmezsen ben yayacam ama bu dedikoduyu, haberin olsun."
Kerem: "Öff, tamam be tamam. Geliyoruz işte. Anne, kıravatımı gördün mü ya?"
Anne: "Babanın boynunda ya işte evladım."
Kerem: "Ya baba ya, sanki kızı sana istiycez ha. Çıkarsana şunu."
Baba: "Al a.k.! Adam 2 senedir çalışıyor, bir kıravat alamadı. Hep aynı kıravat takılır mı lan?"
Kerem: "Ya onun hatırası var da ondan, lise kıravatım. Bir gün Berna'yla tuvalette takılıyorduk, sonra..."
Baba: "Hee, bak güzel bir anıya benziyor. Orada da anlat da kızın yerine şişme kadın versinler."
Anne: "Bey kızcan yine ama, kız zaten şişme kadın gibiymiş diyorlar. Mahallenin bütün gençleri, kızı..."
Baba: "Hadi be oradan! Senin için de öyle diyorlardı. Doğru muydu yani onlar da!"
Anne: "..."
Kerem: "Anne?!"
Baba: "Hanım?! Doğru muydu yoksa lan?!"
Anne: "Puahaha... Değildi tabii ki bey. Hadi çıkalım artık. Çiçekle çikolataları ne yaptın Kerem?"
Kerem: "Çikolataları Görkemle yedik, çiçekleri de vazoya koydum. Niye sordun?"
Baba: "Lan oğlum, salak mısın sen? Onları kızlara götürecektik!"
Kerem: "İyi haber; çikolataları yemedik, çiçekleri de vazoya koymadık."
Anne: "Ee, hani nerdeler peki?"
Kerem: "Kötü haber; ben çikolata ve çiçek almadım."
Baba: "Neden lan salak?"
Kerem: "Ya sizi ikna edip, kız istemeye gitmekten vazgeçiririm diye düşünmüştüm de..."
Baba: "Oooff off! O zaman şöyle yapıyoruz, önce pastaneden çikolata alıyoruz. Sonra da hastanenin oradan çiçek alıp kızlara gidiyoruz."
Kerem: "Heyoo, kızlara mı gidiyoruz? Hangi kızlara baba?"
Baba: "Altın Kızlar'a a.k.! Hastaneye uğramışken şu oğlana da bir baktırsak mı acaba?"
Anne: "Sana da ereksiyon önleyici iğne yaptıralım bari. Eheuheu... Gerçi artık gerek yok ama."
Baba: "Hanıım! Ayıp oluyor ama, oğlanın yanında..."
Anne: "Tamam, tamam. Hadi çıkalım artık, saat 8 olmuş."
Baba: "Yürü lan deve!"
Kerem: "Off ya, iktirme be."
Baba: "İktircem ben sana dönüşte."
Kerem: "Annee! Babam ayıp konuşuyoo..!"
Anne: "Sittirsin ordan. Eehuehue..."
Baba: "Yürüyün lan a.k.! Bitirdiniz beni be!"

14 Eylül 2007 Cuma

Sarhoş Muhabbeti

Muhittin, "Abi daha şimdi kayıt dışı ekonomiden bahsediyorduk. Aşk mevzularına ne zaman girdiniz ya?" dedi fermuarını çekip, ıslak ellerini tişörtüne silerken. "Oğlum ben 'kayıt dışı' derken Hakan abi 'bence içi dışı bir olsun, önemli olan o' dedi. Oradan girdik, fazla uzaklaşmış sayılmayız yani. İstersen bir U dönüşü yaparız. Hakan abinin el frenini çekeyim mi?" deyip önündeki biraya uzandı chuju, ancak şişe boştu;
chuju: "Hakan abi yine benim birayı içmişsin ya!"
Hakan: "~Sana bir ay, bana biray, yetmez gülüm onbir ay~"
Muhittin: "Hakan abi on birayla sarhoş olduğunu anlatmaya çalıştı sanırım." deyip elindeki birayı chuju'ya uzattı.
chuju: "Ellerini yıkadın mı oğlum işedikten sonra?"
Muhittin: "Herhalde abi, görmedin mi geldiğimde ellerim ıslaktı."
chuju: "Geçen gün de ofiste bir yandan saçlarını düzeltip bir yandan da işerken eline işemiştin hatırlarsan."
Muhittin: "Tamam abi, ver ben içeyim."
chuju: "Tamam lan tamam, gidemem şimdi mutfağa falan."
Muhittin: "Niye abi, önemli bir işin mi var?"
chuju: "Hakan abiye bakıyoruz oğlum, şu leğeni sen tut da gideyim o zaman."
Muhittin: "Yok kalsın. Hakan abi leğeni doldurur bu gece ha..."
Hakan: "Yeğenimi öldürürüm tabi, yamuk herifin teki adam... Bir borç verdik, 3 aydır tık yok."
chuju: "Abi sende de tık yok, kusmayacaksın galiba, kaldırıyorum bunu."
Hakan: "İyice yukarı kaldır, zıplayıp smaç yapacam a.k."
Muhittin: "Abi kendini kötü hissediyorsan geri eve gidelim istersen..."
Hakan: "Bi kendi götümü hissediyorum evet, geneleve gidelim, başka götler de hissetmek istiyorum uleyn!"
chuju: "Ulan bu herif bu gece bizim götleri de hissetmesin a.k.?"
Muhittin: "Ben de korktum valla abi, ben kaçsam ayıp olmaz di mi?"
chuju: "Yok lan ne olacak, Hakan abi yüzüme kusar, götüme küser, skimi keser, soğuk rüzgarlar eser..."
Muhittin: "Evi de bok götürdü sayemizde zaten, sabah temizler öyle kaçarız biz abi."
chuju: "Son üç seferdir aynı şeyi söylüyorsun ama..."
Hakan: "Sonuç ne şimdi, kusuyor muyuz kusmuyor muyuz... Böğğhğhhh..."
chuju: "Tebrik ederim Hakan abi, bu sefer leğeni tutturdun valla. Hakan al şunu, birkaç peçete getir mutfaktan."
Muhittin: "Ne yapayım ben şimdi bunu abi?"
chuju: "Buzdolabında biber var, leğendeki domatesleri ayır, sabah menemen yaparız a.k."
Hakan: "~Menemen lavs e vumıın~"
Muhittin: "Hakan abi karı kız muhabbetine girmeden ben kaçayım abi."
Hakan: "O karı gelecek önümde diz çökecek oğlum!"
chuju: "Kusmuklarını temizlemek için mi abi?"
Hakan: "Küs müs değiliz oğlum biz! Daha önceki gün seviştik!"
Muhittin: "Hatun senden o yüzden ayrılmadı mı zaten abi, karıya resmen tecavüz etmişsin içip içip..."
chuju: "Şştt! Asıl konumuz bu değil..."


Modest Mouse, originally uploaded by Life Is Still Sweet.

Muhittin: "Abi asıl konumuza hiç gelemedik ki zaten, bugün kızdan ayrıldık, sen kayıt dışı ekonomiye daldın, Hakan abi zaten kayıt dışı, hatta kayıp dışı..."
Hakan: "Konumunuz ne oğlum sizin!? Kayıp dişi varsa, bulur getiririm. O kız senin önüne gelip diz çökecek oğlum. Sonra ver ağzına, ver ağzına..."
Muhittin: "Aha başladı yine abi. Ben gidip yatakta ağlayacağım. Size iyi geceler."
chuju: "Oğlum şu Hakan'ı da götürsene yatağına."
Muhittin: "Kimin yatağına abi? İçeride bir tane yatak var."
chuju: "Tamam işte, birlikte yatacaksınız oğlum işte. Ben de Hakan'ın kustuğu kanepeye yatacağım. Hadi götür şunu da."
Muhittin: "Yok ben almayayım, sen götür hocam. Bir ilişkiden yeni çıktım zaten. Böyle bir ilişkiye hazır değilim."
chuju: "Ne ilişkisi oğlum? Adam sızdı işte. Yorganı da ört de üşümesin herif."
Hakan: "~Al beniii, al götüür benii yorgaaanaa~"
chuju: "Muhittin, oğlum sen bu gece bittin."
Muhittin: "Evet abi ya, sabah hastaneye gidip hafızamı sildireyim bari."
Hakan: "Gidelim hafız."
chuju: "Bir yastıkta horlayın, hadi bakalım."
Muhittin: "Abi sen hiçbir şeye dokunma, sabah birlikte hallederiz bak."
chuju: "Son üç sefer de aynı şeyi demiştin a.k."
Hakan: "Sonuç ne şimdi, kusuyor muyuz kusmuyor muyuz... Böğğhğhhh..."
Muhittin-chuju: "Hay ananı..."
Hakan: "Size de iyi geceler gençler."

13 Eylül 2007 Perşembe

Apartmanda Komşuluk İlişkileri...

İşten eve yorgun argın ve hatta Cüneyt Argın bir biçimde dönmüştü. Takım elbisesi ile lağıma düşmüş ve onlardan bir an önce kurtulmak istercesine donuna kadar soyundu. Sonra sağına soluna bakınıp donunu da çıkardı. Mutfakta kendine sert bir viski hazırladı. Buzlu viskisinden bir yudum alıp saatine baktı. Kendi kendine "Çok geç olmuş amuğa goyiim!" dedi ve banyoya yöneldi. Tuvalet fırçasıyla özenli ve yavaş bir şekilde dişlerini fırçaladı. Fazla bastırınca dişetleri kanıyordu çünkü. Mutfaktaki çöp poşetlerini alıp kapının önüne bıraktı. Atmıklı peçeteleri alta doğru iterken elinde bir ıslaklık hissetti. Baktı, gözlerinden akan yaşları fark etti. "Hayırdır ne oldu, bu saatte neden ağlıyorsun?" deyip tekrar saatine baktı. Kapı komşusu; "Sevinçten ağlıyorum, yıllardır çıplak bir erkek görmemiştim." dedi. Tekrar saatine baktı, komşu kadına dönüp "Bunun için çok erken Dilek hanım." dedi. O sırada komşu kadın soyunmaya başlamıştı bile. Elinde tuttuğu kağıt parçasını adama uzattı. Bu bir takvimdi.


DSC_6736-pic, originally uploaded by cinocino.


chuju: "Ee, ne yapacağız bununla? Tarihe mi geçeceğiz yoksa?"
Dilek: "Doğum kontrol yöntemlerinden biridir, halk arasında takvim yöntemi olarak bilinir."
chuju: "Ben bilmem öyle takvim yöntemi falan, Ertürk Yöndem'i bilirim ben."
Dilek: "Tamam öyle yapalım o halde, nasıl istersen..."
chuju: "Tamam sen jenerik müziğini gir, ben de mikrofonu hazırlayayım."
Dilek: "Miğkrofun ayzığma girdü a.k."
chuju: "Sessiz ol, kayıttayız a.k."
Dilek: "Merdivende böyle yakalansak tuhaf olmaz mı?"
chuju: "Olur, ama eski sevgilime 'en az bir ay eve hatun atmayacağım' dedim de."
Dilek: "Ne kadar da düşüncelisin."
chuju: "Şu an evimde olmasa bu kadar düşünceli olmazdım zaten"
Dilek: "Oha a.k. Ayrıldınız ve hala sende mi kalıyor?"
chuju: "Hayır canım, ben onda kalıyorum."
Kapıcı: "İyi akşamlar abi, çöpünüz... var mı? İyi akşamlar ablammm benim."
chuju: "Var Mahmut efendi, önümde duruyor işte. Biraz daha aşağı bakarsan göreceksin."
Kapıcı: "Abi bir de apartmanlarda komşuluk öldü diyorlar, sizdeki samimiyeti görseler..."
Dilek: "Sağol Mahmut efendi. Kafanı çevirirsen sevineceğim, elimdeki çöp poşetini bırakamıyorum da."
Kapıcı: "Tabi abla, ağzının kenarında bir şey var yalnız, biraz da gözlüklerinde... Bakkaldan, veya eczaneden bir şey ister misiniz abi?"
chuju: "Yok Mahmut efendi, bizim işlem bitti zaten."
Dilek: "Kim demiş ya! ?"
Kapıcı: "Abi bugün şanslı günündesin galiba, çöpü bırakmak için kapıyı açıyon, komşunun ağzına verip eve geri giriyon."
chuju: "Yok, öyle olmayacak sanırım. Tamam Dilek gel, ama tek tıklarım."
Dilek: "Çift tıklamazsan açılmaz ki ama..."
Kapıcı: "Abi ben yüksik müsaadenizi alayım. "
Dilek: "Hapşuuu!.."
Kapıcı: "Çök başa Dilek hanım. Ekük..."
chuju: "He sen git Mahmut efendi, yoksa Dilek hanım birazdan verem olacak, veremeyecek."
Kapıcı: "Hadi size kolay gelsin abi."
chuju saatine, Dilek de takvimine baktı; içeri girdi... chuju. Ekük...

8 Eylül 2007 Cumartesi

Bugün Hayat, Parçalı Umutlu...


Ray, originally uploaded by P.S.Zollo.

Ray: "Arabamda otururken bir araba gelip çarptı ve gözümü kaybettim."

Pencereden baktım, hava kapalıydı. Tam bunalım yürüyüşlük bir havaydı. Mp3 oynatıcıyı taktım belime, "A-ha - Crying in the Rain" eşliğinde yürümeye başladım. Acaba onu da çağırsam gelir miydi? Ama ailesi ziyarete gelmişti, bugün çıkamazdı... Şimdi ailesine hizmette sınır tanımıyordur; tıpkı bana geldiğinde benim yaptığım gibi. "Otur artık chuju ya, hiçbir şey istemiyorum. Yalnızca otur şuraya da dizine uzanayım." derdi hep. Bense eli ayağına dolaşmış bir biçimde döke saça bir şeyler hazırlamaya çalışırdım.

Sokakta pek insan yoktu, yağmur hafiften çiselemeye başlamıştı. Şemsiye sahibi insanlar yanımdan koşarak geçiyorlardı yüzüme bakıp, beyinsiz bir hayvana bakar gibi. Ben bir hayvandım, ama düşünen bir hayvan; seni düşünen bir hayvan. Acaba bu akşam sizinkiler döner mi? Akşam bana gelebilecek misin? Yemek yiyip mi gelirsin, aç mı? Hangi filmi izlesek? vs. vs.

Yağmur şiddetlenmişti, kapşonu geçirdim. Bakkala girip sigara ve bira aldım. Otobüs durağına oturup bira içmeye başladım, insanların beyinlerine su kaçmış gibi şaşkın şaşkın bana bakıyorlardı. Birayı bitirdim, duraktakilere "Hayırlı yolculuklar" deyip yürümeye devam ettim. Bankamatikten biraz para çektim, akşam alışveriş yaparsak diye... Sokağınıza girdiğimi son anda fark edip ana caddeye geri döndüm. Kavşakta bir kalabalık vardı, belli ki yine bir kaza olmuştu. Yaklaşınca plaka tanıdık geldi. Yerde uzanan silüet de... Ellerin kan içindeydi. Kafanı kaldırdım ama gözlerin boş bakıyordu. Yanına oturdum, kafanı dizime koydum. Gözlerin yüzüme döner gibi oldu; alnına bir öpücük kondurup elini tuttum. Doktor yanımıza geldi, nabzına baktı; "Eks olmuş." dedi. Doktora baktım, "Evet, bu benim eks aşkım." dedim. Birlikte gülüştük. Kalabalık şaşkın şaşkın bana bakıyordu. "Sabahtan beri ne bakıyonuz lan bana hep böyle şaşkın şaşkın?" dedim. Kalabalıktan biri "Fermuarın açık kalmış bilader." dedi. Fermuarı çektim... gittim.

Gece rüyamda onu gördüm, "Allah belanı versin chuju!" deyip rüyamı yüzüme kapadı.

Bu hikayenin ana fikri; sevgili arıyorum, gerektiğinde romantik taklidi bile yapabilirim a.k.

4 Eylül 2007 Salı

Uğursuzluk Yakamdan Düşmüyor...

Cünüp ve meczup bir kişilik olarak şanssızlıklar peşimde yine a.k.

Bugün dandik bir LCD TV aldım, eve getirdim, kurdum, Xbox 'ı da açtım, 1-2 klip falan izledim. Sonra Xbox öldü. Xbox'ı ve TV'yi parçalamak için içimde çok büyük bir istek duyuyorum ama yine yapmayacam. Kader deyip geçecem. Kaderden yediğim silleler ve döner tekmeler gün gelir döner diyorum...

Bir de grip olmuşum... Ha sahi, asıl boğazımdaki kıl dönmesi/yağ bezesi şişliği de 1,5 yumurta boyutuna ulaştı. Doktor antibiyotik ve merhem verdi. Pazartesi kontrole gitcem (o zamana kadar patlar zaten, götümde). Belkim bir üniversite hastanesine sevk eder de kobay gibin takılırım orda... Dün gittiydim doktora, "istersen 2 gün istirahat vereyim" dedi. Ben de "Yok sağolun, ama gerek yok" dedim. İyi ki istirahat almamışım, yoksa kesin o 2 gün içinde kırardım lan ben bu TV ile Xbox'ı...

"Hayata olumlu bak, olumlu şeyler olsun" felsefesindeki arkadaşlara da buradan diyeceğim bir şey var:
Sittirin gidin lan o salak dünyanıza. İyice düşünün, ondan sonra çıkın dünyanızdan...

Yalarım o mavi götlerinizden... sevgili şirinler...

29 Ağustos 2007 Çarşamba

Bugün Git, Yarın Gel...

Bu gece sevgili Metro Turizm'in Ankara'dan kalkıp Özdere'ye giden otobüsüne biniyorum ve yarın sabah yazlığın önünde Tansaş'ta iniyorum. Çok güzel lan... :D
Hatta mayo ile bineyim, yazlığa girmeden önce bir denize gireyim. Neyse, umarım sağ salim gider gelirim...
Tekrar görüşmek üzere, hoşça kalın sevgili tanışmadığım, beni tanımayan Ankaralılar...

21 Ağustos 2007 Salı

Çiftleşme Dönemi ve Doğum Kontrolünün Önemi...

"Bir daha asla" dedi gözü yaşlı kadın. "Seninle bir daha asla sevişemem" dedi...
"Ulan bir posta daha atsaydık en azından be!" dedi, götü terli adam.
"Yine içime boşalıp gebeliği garanti altına mı alalım yani?" dedi ebe-hemşire.
"Ne bileyim ben ya, gebeliği önleyici hap alıyorsundur sanmıştım" dedi götü boklu herif! (çok sinirlendim lan adam bu lafı söyleyince :P )
"Sayende 'ebe-hemşirelik'ten 'gebe-hemşireliğe ' geçtim a.k." dedi kaltak (hayır hatun cidden kaltak, ben biliyorum, esprileri de kötü a.k. :P )
"Ya kürtaj olursun işte birkaç ay sonra, n'olcak?"
"İstersen 5 posta daha atalım, hepsini birden alırlar"
"Peki sen hepsini birden alabilecek misin?"
"Hayvansın müstakbel baba!" dedi ve adamın dudaklarına yapıştı. 4 posta daha attılar...

Hikayemiz böyle mutlu noktalandı. Beşizleri olan hatun bir kreş açtı, kendi çocuklarının kreş parasını da beleşe getirdi. Adamımız ise tüm birikimini kendi açtığı sperm bankasına yatırdı. Gecelik faizi %3'tü. Adamın kendi spermleri bile kendi kendilerine çoğalmayı öğrenmişlerdi. Hatta birgün, spermlerden ikisini, geceleyin bankanın mutfak dolabındaki yumurtalara saldırırken yakalamıştı. Allah'tan, kabuğu oksijen kaynağı ile açmalarından önce durdurmayı başarmıştı.

Kıssadan hisse, kadınlar gebeliği önleyici hap kullanmalı; erkekler ise aletlerine PVC kaplatmalı.


Not: Ne biçim iğrenç bi geyik oldu la bu? Ekük

14 Ağustos 2007 Salı

Türk Titanik Geyiği

Boynundaki nazar boncuklu kolyeyi usulca denize bıraktı yaşlı kadın, gözlerindeki yaşlara hakim olmaya çalışıp dudağını ısırdı. “Ahh! Acıdı lan!” diye geçirdi içinden. Sonra dönüp bastonuyla patikadaki yaprakları kenara ite kaka evine girdi.

Tavan arasındaki, eski eşyaların olduğu odaya girmek için merdiveni uzattı. Dikkatli bir şekilde merdivenden aşağıya indi, kendi kendine “Ulan benim ne işim vardı ki çatıda, düşecektim anasını satayım. Aha kiremiti kırdım!” dedi.

Eski eşya kokusu ve üzerlerindeki tozlar, pencereden gelen ışığın altında bir hayal alemi gibi görünüyor… ve öyle kokuyordu işte. Eski bir sandığa yöneldi, sandığı açar açmaz, üstündeki tozlar havaya yükseldi (teyzenin üstündeki değil, sandığın üstündeki tozlar lan. Ehehuhe). Tozlar, yaşlı kadının aksırıp tıksırmasına yol açtı. Ağzına birkaç parça balgam geldi, bu sırada. Ama yaşlı kadın, gözyaşlarına ve balgamlarına hakim olmasını bilen birisiydi. Yuttu balgamı bu.

Yaşlı kadının ismi Vajine idi. Babası (ki bu konuya sonra geleceğiz) sapık bir kişilik olduğu için, çocuğun ismini erkek olması halinde Vajin, kız olması halinde Vajine koymayı uygun görmüştü.

Vajine teyze sandıktan eski bir fotoğrafı çıkarıp şöyle bir baktı. “Yok ya, bu Atatürk.” dedi, diğerini çıkardı. Fotoğraf, babası Tarâk Efendi’nin son yolculuğunda annesi Bahriye Hanım ile çekildiği ilk ve son fotoğraftı.

Tarâk Efendi, İstanbul Şehir Hatları vapurlarında tarak ve kalem satıp geçimini sağlarken, bir anda işleri büyütüp Southampton - New York City arasında sefer yapan Titanic isimli transatlantikte çalışmaya karar vermişti. Kendisine satış temsilcisi, satış danışmanı, müşteri temsilcisi gibi isimler uydurmuştu. Modern pazarlamanın temel taşlarından birisiydi Tarâk Efendi.

Ayrıca çok da yaratıcı bir kişilikti. Şehir Hatları vapurlarında çalışırken keşfettiği kömür ateşinde köfte lezzetini Titanic’te de başarıyla uyguladı. Kazan dairesinde yaptığı hamburgerler kapış kapış gidiyordu. Potansiyeli fark eden dönemin Burger kralı (İngilizcesi Burger King) cüzi bir ücret karşılığı know-how (“biliyom nasıl”, yapıldığını) haklarını satın aldı. İsim olarak ne kullanmak gerektiğini Tarâk Efendi’ye sorduğunda şu yanıtı aldı: “Vallahi biz buna İstanbul’da Vapur köfte deriz yiğidim.” Burger King de ismi İngilizceleştirerek köfteyi “Whopper Burger” olarak lanse etmeye karar verdi.

Tarâk Efendi 25’ine gelmişti, Titanic’te dolaşırken, hayatının aşkıyla karşılaştı. 40 yaş görünümlü, kızıl kıvırcık saçlı, balık eti Bahriye Hanım ile tanıştı ve hemen kaynaştılar.

Geminin burnunda Tarâk Efendi arkadan değdirme çabalarına girişti, başarılı olamadı. Balo salonunda vals yapmak isteyen Bahriye’yi kolundan kavrayıp aşağıda Türklerin bulunduğu düğün salonuna götürdü. Önce Zeybek oynayıp Bahriye’nin gönlünü çaldı, daha sonra birlikte halay çektiler, tey teeyyy! Tarâk Efendi halay başı olduğu için tüm kızlar hayranlık içinde onu izlemekteydi, ancak onun gözü yalnızca Bahriye’nin memelerindeydi. Halay sırasında Meksika dalgası yapan memelerinde… Karadenizlilerin tulumu çıkınca bir de horon teptiler, titreşim modunda titreyen memeler Tarâk Efendi’nin iyice aklını başından almıştı. “Ulan ben bu kızı nasıl çıplak görürüm acaba?” diye düşündü ve buldu; kıza ressam olduğunu söyleyecekti ve o şekilde soyacaktı.

Resmini çizmek için kızın odasına gittiler. Kız “Mona Lisa gibi mi gülümseyeyim, yoksa Çığlık tablosundaki gibi mi yapayım?” derken, bizimki “Sanat için soyunur musun Bahriye?” diye sordu, kızın cevabı “Evet, çünkü ben sanatı çok seviyorum.” oldu. Tarâk Efendi de soyundu, tarihteki ilk porno resmi yapmak adına, o zaman şimdiki gibi filmler mi vardı? Bir kıza, bir kendine bakıp resmi bitirdi.

Resmi ve ilişkilerinin sanatsal yönünü kutlamak amacıyla gidip bir faytonda seviştiler. Tam sahne göreceğiz diye düşünürken, faytonun camları buğulandı lan.

Tarâk Efendi, kıza nazar boncuklu bir kolye hediye etti. Bahriye, kolyede pırlanta aradı ama bulamadı, boncuğa hayran hayran bakıyormuş gibi yaptı, sevgilisi üzülmesin diye. “Aşkııım, nerede buldun bu boncuğu, çok güzelmiş.” dedi. “Bokumda buldum o boncuğu güzelim.” dedi. Kızın gözleri doldu, sarıldılar…

Gece Tarâk Efendi ile birlikte uyurlarken Bahriye bir sarsıntıyla uyandı. Bizimkini uyandırdı;
“Hayatım aşağıdan sesler geliyor”
“Faredir, fare…”
“Aşkım, çok büyük bir sarsıntıydı ama.”
“Gemi, hava boşluğuna girmiştir bir tanem.”
“Kaldır şu koca götünü de bir bak, hayvan herif!”
“Tamam be tamam, dır dır dır, ömrümü yedin be kadın!”

Tarâk Efendi kamaradan çıkar çıkmaz ne görsün, koridordan nehir geçiyor. Yatağa girip tekrar uykusuna dönmek üzereyken. Bahriye;
“Neymiş aşkım?”
“Önemli bir şey değil, koridora nehir koymuşlar.”
“İnsanlar neden bağrışıyor peki?”
“Su biraz soğuk geldi herhalde.”
“Hayatım, ‘gemi su alıyor’ diye bağırıyorlar ama.”
“Alsın tabi bir tanem, su lazım olur. Biz de alalım hatta, ver bakayım boş bir şişe.”
“Allah belanı versin Tarâk Efendi! Ben kaçıyorum.”
“O.k. ararım ben seni.”
“Çok ararsın sen beni hayvan.”

Bahriye de çığlık çığlığa koşturup birbirlerine çarpan güruha katıldı ve en az 3-5 kişiyi devirip güverteye çıktı. Korkuluklardan aşağıya eğilip baktığında arkasında bir değdirme hissetti. Döndü;
“Merhaba aşkım, ben geldim.”
“Bravo yani Tarâk Efendi, böyle bir durumda bile…”
“Ne durumu ya, ne oluyor ki?”
“Gemi batıyor Allah’ın sapığı!”
“Benim de t-shirtün etiketi batıyo enseme, ne olacak ki? Battı titanik yan gider, hakikaten yan gidiyoruz lan! Ananı…”

Birlikte el ele sağa sola koşuşturmaya başlarlar. Filikalar dolmak üzeredir. İnsanlar çıldırmış gibi filikalara hücum etmişler, çıldırmış bir şekilde sorular sormaktalardı; “New York’tan geçer mi?” “Limandan şehir içine servisiniz var mı?” “Klimalı filikanız yok muydu, veya fiyakalı klimanız?” vb. vb.

Önce kadınlar ve çocuklar lafını duyan Tarâk Efendi, filikadakilere “Bahriyem bu gece kadın oldu, içimdeki çocuk da hâlâ yaşıyor!” diye bağırsa da kimseyi inandıramadı. Biçare, suya atlayıp oturma grubunun tek kişilik koltuğuna tünediler. Bizimki baktı ki koltuk da batacak;
“Aşkım, tek kişilik bu, sen in istersen.”
“Ne kişiliksiz bir herifmişsin sen ya! Koltuğun bile bir kişiliği var!”
“Aşkım, şimdi ilişkimizi sorgulamanın zamanı değil. Gönül isterdi ki yatak odası takımı olsun ama elimizde bu var.”
“Bari elimi tut aşkım.”

Bunu duyan Tarâk Efendi elini uzattı ve Bahriye onu hızlıca çekip koltuktan denize döktü.

Tarâk Efendi’nin “Hayatım sen de gelsene bak su çok güzel.” “Bak burası boyu geçmiyor hem.” safsatalarına inanmayan Bahriye, koltuğunu en yakın kürtaj polikliniğine doğru sürmeye başladı. Ancak aradan 9 ay geçmesine rağmen kıyıya ulaşamamıştı. Koltukta doğurmak zorunda kaldı; koltuk altında köpekbalıkları volta atarken hem de.

Koltuğuyla New York limanına yanaşan Bahriye ve kızı Vajine’yi halk sevgi dolu gösterilerle karşılayıp bağırlarına bastı. Hemen A.B.D. vatandaşı yaptılar ikisini de. Bahriye’nin ismi Neyvi (Navy) oldu, Vajine’ye ise bir şey uyduramadılar, öyle kaldı…

Navy teyze, geçirdiği nezle sonucu hayatını kaybetti. Bir gün banyoda tıkalı burnunu “lavabo aç”la açmaya çalışıp başarısız oldu, sonrasında mutfağa gidip nane-limon yapmak için kibriti yaktı. Burnu tıkalı olduğu için mutfağa dolmuş olan kesif gaz kokusunu duymayan Navy teyze patlamada yaşamını yitirdi. Ancak burnu bile kanamadı, zira burnu tıkalıydı dedik ya…

Vajine teyze fotoğrafı sandığa geri koydu, sandığı kapattı. Babasının sandığın üzerine yazdığı şu sözler gülümsemesine neden oldu; “Emekli Sandığı”… Sandığın altına ise “Reçeteleri Yapılır” yazmıştı ama kimsenin aklına oraya bakmak gelmemişti.

Vajine teyze doğruldu, gözü köşedeki yosunlu ve altı köpekbalıklarınca kemirilmiş koltuğa takıldı. Gözleri doldu…

Merdivene yöneldi, basamakları tek tek çıktı. Sonra “”Ulan yine ne işim var benim çatıda ya?!” dedi, gözyaşlarına ve balgamlara boğuldu. Çatıdan, kaldırımda oynamakta olan çocukların kafalarına tükürmeye çalıştı, ikisini vurdu.

“Anneanne, zıçıcam ağzına be! Ne tükürüyon ya?!” dedi Tarâk Jr.

O, Vajine’nin en sevdiği torunuydu… Doktorculuk oyununda ondan iyisi yoktu, olamazdı… Büyüdüğünde Jinokolog oldu zaten.

Not: Bu geyiği birkaç ay önce DergiPlanet için yazmıştım ama yayımlandı mı yayımlanmadı mı bilmiyorum. Karşıma çıktı yazı, ekleyeyim dedim. İşte öyle...

12 Ağustos 2007 Pazar

Hafta Sonu mu, Dünyanın Sonu mu? A.k.

Şu anda bu yazıyı evimde, bira ve sigara eşliğinde yazmam gerekiyordu ancak olamadı. Nedenlerini kronolojik sıra ile şöyle sıralayayım, sırayla a.k.


  • Çalıştığım daireden bir arkadaşın ikizi (meme diil, tek yumurta) bizim yazlığın ordaki kampta tatildeydi ve cuma dönecekti. Bizimkilerin hazırladığı PC, Xbox, bornoz, çarşaf, perde vs. dolu kutuları onun getirmesi mantıklı göründü. Arkadaş ve ikizi de kabul etti.
  • Bizimkiler cuma günü kargoya vermek yerine, perşembe günü yazlığa gidip kolileri ikize teslim etti. Teslim anını müteakip 5 dakika sonra bizim arkadaş aradı ve kolilerden birinin fazla olduğunu arabada 4 kişi yolculuk edeceğini söyledi. Babamı aradım, kolilerden birini alalım dedim. O da aramış ikizi, ikiz de "Biz Selçuk'a kadar idare ederiz, oradan da kargo ile göndeririz eve teslim, karşı ödemeli." demiş. Biz de iyi dedik.
  • Cumartesi günü kargo geldi (40 YTL a.k.), önden karton geldi, arkasından da aşağıdan yukarı koliyi yuvarlaya yuvarlaya, ata zıplata gelen arkadaş... Tam evin girişine 2 basamak kala koli yine düştü falan... İçinden monitör, klavye, bornoz, bir küçük tencere ve tava ile iki tabak ve bir adet tül perde çıktı. (Neyimeyse benim tül perde a.k.)
  • Monitörü açtım, "SİNYAL KABLOSU TAKILI DEĞİL LAN" diye uyarı verdi. Ben de bilgisayar kasasını beklemeye karar verdim. Tek monitörle internete girilmiyormuş a.k. Bu arada perşembe günü de ADSL başvurusu yapmıştım. Hatta 15 mt. telefon kablosu alıp duvardaki jack'a (telefon prizi işte) da bağlayıp hazır hale getirmiştim.,
  • Çarşamba günüydü sanırım, çamaşır makinesi ve buzdolabı almıştım spotçudan. Adamlar faturayı getirmeyi/vermeyi unuttular. Ben de unuttum a.k. Neyse cumartesi sabahı onu almaya gittim İtfaiye Meydanına. Adam verdi faturayı, ben de tornavida ve kerpeten aldım oralardan. Telefon kablosunu da aldım sahi.
  • Pazar günü de çamaşır makinesi montajına geleceklerdi. Cumartesi günü faturaya bir baktım, REGAL yerine INDESIT yazıyor. Aradım adamı, "Sen oradan değiştir, ben buradan." dedi. İyi dedim. Geldi servis, bağladı makineyi. Bir baktı ki makineye giden musluk su kaçırıyor. "Bunun göbeğini değiştir abi" dedi. Adam gitti, ben de tesisatçıya gittim göbek aldım, adam da göbek attı pazar günü a.k. Eve geldim, şunu takayım da makineye atayım çamaşırları derken bir baktım İngiliz anahtarı lazım, çıkmıyor göbek. Neyse dedim, sonra bir baktım ki sular yine gitmiş zaten. Birkaç sokak aşağıda boru patlamış. Pazartesi gelecekmiş sular.
  • Bu arada şofbeni de çalıştıramadım, ya da çalışmadı. Soğuk duş etkisi yarattı bende a.k. Cumartesi günü soğuk da olsa duş aldım a.k.
  • Bizim arkadaş ve ikizini bekledim cumartesi akşamı ama gelmediler, dışarıda takılmışlar a.k.. Pazar günü öğlen geldiler. Neyse, sevinçle açtım koliyi, bir yandan da geyiklendik falan. Arkadaşın ikizi gitti, biz de film izleriz dedik. Bir baktım ki bizimkiler 7li prizi ve splitter'ı koymamışlar. Bir koşu gittim splitter ve priz aldım. Bu arada da Xbox-PC bağlantısı için kablo aldım, umarım çalışır (adam internetten tarifle yaptı kabloyu a.k.). Eve döndüm, tüm kabloları taktım, açtım PC'yi; ses var görüntü yok. Ekran kartını ve monitör kablolarını kontrol ettim, bir sorun yok. Monitörü kontrol ettim, arka yarısı yok. Arkada 15 cm. çatlak var. Arada gidip geliyor görüntü 3 saliseliğine, o arada mp3 listemi açmaya çalıştım ama en sonunda pes ettim. İzmir'den arkadaşı aradım, onun tarifi ile listemi arattırıp enter'a basabilmeye çalıştım ama beceremedik.
  • Bu arada baktım ADSL hattı da yoktu. Herhalde telefon kablolarını prize yanlış bağladım dedim. Değiştirdim yine sinyal yok. Dedim şu MNG Kargoyu bir arayayım. Telefonu direktöman hatta bağladım. 2 saat önce çalışan hat ve telefon çalışmıyordu.

Hay sokayım deyip evden koşarak uzaklaştım ve kendimi internet kafeye attım. Burada sigara da içilmiyor a.k.

Yazımı dün akşam bestelediğim bir şarkı ile noktalamak istiyorum a.k.:

Tempo: Hızlı tempo

YABAN ARIM

Bekarım coşarım, kızlara koşarım

Yakarım yıkarım, beynine sıkarım

Evden bıkarım, yolları aşarım

Gelir sana takarım, biricik kaşarım

Benim bir tanecik yaban arııım

Yalarım...

Bu arada su kesintisi çok boktan lan. Ayakkabılar biraz sıkıyor, ayaklarım su topladı. Onları patlatıp dişlerimi fırçalıyorum inanır mısınız? Ekük...

Canım sıkkın, sonra görüşürüz a.k. Eve gidip içmeye devam edem...

1 Ağustos 2007 Çarşamba

Kaçan Daire

Sayın etkili,
Lan olm dün bi koşuşturmaca bi koşuşturmaca, görecektin ha. Önce kira kontratını yaptım. Bir memur kefil daha istedi ev sahibem. Sonra sağlık karnemi çıkarttım; hepsi Pekiyi a.k. Ondan sonra Ankara'nın meşhur İtfaiye Meydanından 2. el veya spot eşya bakayım dedim. 2 saat dolaştım, bi bok bulamadım. Akşamüstü dönerim dedim, büroya geldim. Bür-oraya, bür büroya koşturdum. Geçen hafta sağlık karnesiz aldığım ilaçları yazdırdım dohtura. Hafiften orta kulak iltihabı olmuşum da. Sağ kulak, sol kulak ve orta kulak... Hiç olur mu 3 kulak? Dön de aynaya bak a.k.
Kefil olarak Serpil ablayı kandırdım. Bu arada eve temizlikçi gelecekti. O aradı, sularımız kesikmiş, borçtan kapanmış galiba. Komşulardan kovalarla su alıp halletti sonunda. Emlakçıya gittim, kontratı verdim, anahtarı aldım, birlikte eski bir kiracıya verdikleri 2-3 eşyayı almaya gittik. 2 sandalye ve 5-6 perde aldım. Temizlikçiyle geyiklendik. Emlakçı öncesi ev etrafında yaptığım araştırma sonrası karar verdiğim tek kişilikli yatak ve (Afyon) sandıklı bazanın parasını ödedim, dış kapının anahtarını komşudan alıp yaptırdım. Her gün ayrı kişiye kapıyı açtırıyordum iyi oldu anaktar. Sonra yatak geldi. Perdeleri astım. Çıkıp misafirhanedeki bavulu falan aldım geldim. Kızılay'a yürüdüm (koştum a.k.). Tansaş'tan alışveriş yaptım tuvalet kağıdı, plastik tabak-kaşık-çatal, su falan. Sonra balkona sandalyeyi attım ve sigara - soğuk su içtim. Güzeldi ya. Neyse kısa keseyim. Sonunda gece 2'de neyi nereye yerleştiririm diye düşünürken uyuya kaldım. Sabah 6da güneş ışıklarıyla uyandım. Güzeldi lan.

31 Temmuz 2007 Salı

Ayrı Ama Aynı

Aynı şehirlerde gezinen iki yabancı,
Ayrı tehirlerde bekleyen aynı yolcuyduk.

Not: Ufak bir dönüş yapayım, aklıma bir şeyler geldikçe dalarım arada buralara. Bilgisayar falan 1,5-2 hafta sonra gelecek. Evi tuttum, bugün-yarın iki çekyat alıp 31 çekeceğim ve yatacağım. Sular kesik lan buralarda, hatta benim evin tümden kesik, fatura ödenmediği için kapatmışlar. Onu açtırmam lazım, su stoğu yapmam lazım, eve bir şeyler almam lazım. Zor işmiş lan bu. Otit de olmuşum çok afedersiniz, o da var a.k. Bu arada evi biraz tanıtayım, 1+1 teras katı, önü açıkımsı. Balkonu ve balkonunda güvercinleri var. Bir ara foto da ekleyeyim, ama önce eşya alayım sahi lan. Ne o emlakçı ilanı gibi boş ev gösterecem. Bin-jip a.k.
Yalarım...

26 Haziran 2007 Salı

chuju'nun ADSL'leri

Sevgili salaklar, naber lan? Ekük...
Biz metalciyiz, metalci doduk metalci ölcez... Galba biradan ölcez lan a.k. Tamam metalci, senden de biseyler yaziim...
Metalcinin evindeyim a.k. Zira ADSL'imi iptal etmem gerekiyodu ve Telekom da Basssnjazz'a yakin bi yer maalesef a.k. Ben de ADSL'i iptal ettim (zaten 15 gündür kapal1yd1 borç yüzünden) ve sonra Sok'a girip 15-20 bira ald1m geldim... Metalci'ye Sokmadim ama :P
Eheueh... Neyse, Ankara'da ev arama çalismalari devam etmekte. Bassnjazz ile kari kiz muhabbeti yapip sarhos olmaya calisiyoz. Gerci calismaya da gerek yok a.k. Zaten bu sicakta her yudumda beyin hucrelerinden 10.000'i gidiyo a.k.
Neyse biz sarhos olcaz ve Sardunya'ya gidip rezil olcaz galba... Hayirlisi...
Bi daha nezman nete girerim, nezman Ankara'da kendime gelirim, ev tutarim vs. belli diil a.k.
Hayirlisi...

Kendinize ii bakin a.k.

Not: Bu post, geçen hafta ibne metalcinin blog'a eklemesini istediim ve ADSL'imin kesik olduuna dair yaziyi eklememesi uzerine mecburen girilmistir a.k. Serefsiz bassnjazz... Ancuk aazli, yavusak, ibine... :D

7 Haziran 2007 Perşembe

Gündemden Bazı Önemli Taşşaklar

Önce küçük bir monologla giriş yapayım, bir yandan da vantrolog taklidi yapayım ve MSN logları paylaşayım:

- Oğlum yine gelmedi lan bu prenses! Ekük.
- Abicim sen de prensesi ayağına getirmeye çalışıyosun a.k. Gelir mi koca prenses?
- Ya küçük bir ülkenin prensesiydi ama, kendi hayal ülkesinin...
- Romantik gördüm seni... Eeuheue...
- Yok lan ne romantikliği a.k., bacakta romantizma başlangıcı var, damarlar şişmiş, kafada saç kalmamış, bu yaştan sonra ne romantizmi a.k.?
- Ne dinliyon peki, pek bi romantik geldi bu şarkı bana...
- "Katatonia - The Future of Speech" diye bi şarkı. Slow metal sınıflandırmasına sokulabilecek çıkartılabilecek bir eser.
- Aklın hala "sok-çıkar"da a.k. lan...
- Ya olm, daşaklarda iyi bir birikim yapmıştım son dönemde. Onun sancısı var biraz. Şimdi o birikimi nereye yatırcam a.k.?
- Anaa, harbi lan, sol daşak ayak bileğine gelmiş.
- Sadrazamın sol taşşağı olm o.
- He, süper; prenses ile sadrazam chuju efendi... Müthiş ikili lan.
- He ya, ben de öle hayal ediyürdüm ama olmadı, olamadı yine a.k. Bundan sonra önümüzdeki aşklara bakıcaz. Aşk sezonu sonuna yaklaşıyoruz, bahar bitiyo a.k. Bundan sonra kaybedilecek her vajina, sigin kaderini değiştirebilir.
- Evet, kuruyup düşebilir. Veriim mi bi 10luk? Geneleve gitcen mi? Sen onları da ayağına istersin a.k.
- Ayağıma diil, tarağıma istiyorum a.k.
- Senin ayakların da amma tarraklı haa... Ekük.
- Neyse a.k., konumuza geçelim. Varsa tabi, sen düşündün mü bişeyler?
- Yok lan, sen bişeyler uydurursun diye şey etmedim hiç.
- Aferin a.k. Neyse ben başliim, belki bişey çıkar...

Ankara'dakiler yer isimleri konusunda çok komik lan, hep hata hep hata. Sakarya Caddesi var mesela, bi sürü bar falan var. Bi de İzmir Caddesi, hep tuhafiye, ayakkabıcı falan. Halbuki tam tersi olması lazımdı. Ekük...
Bi de Kuğulu park diye bi yer var, aslında Kiğılı Park olmalıydı a.k.
- Ne salak bi herifsin lan sen. Eheuehue...
- Sana ne a.k.? Bi konu olmadan yazmaya başlarsan böyle olur tabi a.k.

Neyse ya, 2 hafta ara vermişim yazmaya, böle salak bi başlangıç yapalım. "Konulu porno" tadında bi şeyler aklıma gelirse yazarım. Sahi lan, "chuju-burcu pornosu bölüm 1"de kalmıştık. Bölüm 2 de yazalım bi ara. Yazarız a.k. zaten anca yazıyoz anasını satiim, hiç icraat yok. Son bir şey eklemek istiyorum: Bizim Taşak Alper, Babaeski'nin Taşağıl köyünden miydi bea? Dinazor Taşağıl... :P

Not: Tamam prenses, artık arkandan konuşmucam. :D Elveda... :)

16 Mayıs 2007 Çarşamba

"Ankara'nın Taşına Bak"maya gidiyorum... Dönücem...

Hayatımın dönüm noktası sayılabilecek mülakatına girmek üzere bu akşam yola çıkıyorum. 24'üne kadar Ankara'dayım. Belki daha da kalabilirim, bilemiyorum.

Angut bassnjazz'a hesap açtık o kadar, bir şeyler yazsın diye. Onunla idare edin bu arada dicem ama ondan da bi sk olmaz anasını satayım. :D

Neyse efendim, görüşmek üzere...

Prensesim, seninle ayrı olarak konuşmak istiyorum, sen çıkma sınıftan. :P Öğretmen-öğrenci aşkı fentezisi... :D Öptüm canısı...

Herkese sevgiler, selamlar...

7 Mayıs 2007 Pazartesi

DergiPlanet Çıktı, Tükenmeden İndiriniz... :P


Benim de bir (geyik) yazı ile katkıda bulunduğum DergiPlanet'in ilk sayısı çıktı. Gazete bayilerinde aramayınız, para vermenize gerek olmadan buradan indirebilirsiniz. Dergide sinema, anime vs. vs. (daha ben bile tam olarak okuyamadım, dolu dolu bir şey de...) konularında bol bol içerik var. Bir DVD hediye eden, %80'i fotoğraftan oluşan sinema dergileri ile karşılaştırmak bile yersiz. Emeği geçen herkese teşekkürler... :)

Burası da ileride DergiPlanet'in sitesi olacak, hatta oldu bile galiba...

Sinema konusunda sadece afişlerdeki yazıları okumakla yetinmeyeyim diyorsanız, saldırınız efendim.

chuju


Rakamların sırrı...

Bir haftadır sitemizi ve birçok sinemaseveri meşgul eden rakamlarımız sonunda açığa kavuştu. Artan yüzdeler, yazıların vücut bulmasını ve hayalin yavaş yavaş gerçekleşmesini gösteriyordu. Geçen seneden beri aklımızda olan dergimiz DergiPlanet nihayetinden sizlerle buluşuyor.

özel sayı
I'm a cyborg but that's OK! festivale "park" etti.
Temeli altyazıyla atılan DivxPLANET, yeni bir platforma adım attı, bizi burada buluşturan sinemayla iyice bütünleşti. Bütünleşirken, içindeki güzellikleri de sinemaya katmayı unutmadı. Gönülden olmaktı bu, sinemayı tutkuyla takip eden, paylaşmaktan korkmayan, bilgisini ve yeteneğini korkusuzca gösteren bir ruhun eseriydi bu, Divxplanet ruhunun eseriydi bu. Her eser de olduğu gibi zorluklardan geçip akışını bulan bir sonuçtur dergimiz. Bilinenin aksine, görülenin aksine bu sitenin sinemayla çok daha haşır neşir olduğunu göstermekti, ki görmek istemeyenlere de güzel bir cevaptı. Ticari kaygısı olmayan, yedinci sanata aşık amatör bir ekibin profesyonelce, ciddi ciddi çıkardığı DergiPlanet, bundan sonrasına şimdiden gebedir.

Alçakgönüllü ama kendinden emin içeriğimizi görünce içinizdeki sinema büyüsü ortaya çıkacak. Aylık çıkacak dergimiz sizlerin de katılımıyla büyüyecek, büyüdükçe gelişecek, geliştikçe daha güzelleşecek. Haydi dergimizin sayfalarını çevirelim, çevirdikçe sinemaya yeniden, tekrar aşık olalım.
(raskolnikov)



doğru düzgün sinema dergisi

26 Nisan 2007 Perşembe

Eniştem Vefat Etti...



Eniştem bugün vefat etti. Arkasında 8 yaşında Damla ve 3 yaşındaki Arda'yı bırakarak. Allah mekanını cennet eylesin...

Hayat boş...

17 Nisan 2007 Salı

Sevgilinin Elini Tutma Taktikleri

Moralim bozukken beynimde ters tepki yapıyor. Geyik yapıp rahatlıyorum ben anca galiba. Eniştemi bir an önce ayakta görmek istiyorum. Bir an önce iyileşsin de bahçeyi çapalatsın yine bana... :(


Eski el ele tutuşma taktiklerinden bıktınız mı?
"Bakayım ellerin üşümüş mü?" veya "Senin elin benimkinden daha mı büyük, bir ölçelim." gibi klasik taktiklerden sıkıldınız mı?
Buyrun size son model el ele tutuşma taktikleri:


0) chuju: Bir şey versem taşır mısın Dero?
Dero: Ceplerim büyük değil ama, nasıl bir şey?
Ve chuju elini gösterir...
Bunu gerçekten yaptım oğlum, ve tuttu... elimi. :)


1) Oğlan: Ben senin eline vermek istiyorum.
Kız: Neyi?
Oğlan: Elimi...

2) Oğlan: Oha lan ele bak kocaman anuna koyiim. Versene bi, fırıncı küreği gibi lan valla.

3) Oğlan: Senin elin benimkinden daha kıllı gibi Ayşe, getir bakayım.
Ayşe: Tabii bi tanem.

4) Oğlan: Amma sıcak amuğa koyiim, ellerim acayip terledi. Dur senin elinle bi sileyim.

5) Oğlan: Ben acayip fare taklidi yaparım, koy bak elini elimin üstüne.
Kız: Çift tıkladım.
Oğlan: Ben de birkaç gün içinde tıklıcam inşallah.

6) Oğlan: Elin buz, götün karpuz gibi.
Kız: İltifat ediyorsun.

7) Oğlan: Sen hangi elinle mastürbasyon yapıyorsun, getir bakayım.

8) Oğlan: Ben elimle şeyimi anca kavrıyom. Ver bakayım sen bu ellerle kavrayabilcek misin anlayalım.

9) Oğlan: El sanatlarına aşırı düşkünümdür.
Kız: Ne gibi mesela?
Oğlan: El ele yürümek gibi mesela.

10) Oğlan: İlkel bir istek olacak ama, ilk el tutuşmamızı gerçekleştirelim mi. Buna hazır mısın?



Klasik taktiklerle başa gelebilecekler:

Oğlan: Ben çok iyi el falı bakarım.
Kız: Ben de çok iyi kel falı bakarım... Hımm, beyinsiz ve yaratıcılığı sıfır olan birisin.

Oğlan: Ellerin üşüdüyse montumun cebine sokabilirsin.
Kız: İki elimi birden nasıl sokacam? Yüzyüze mi yürüyecez yoksa sırtına mı bineyim?

Oğlan: Senin elin mi büyük, benimki mi? Getir bakayım ölçelim.
Kız: Senin elin büyük tabii ki, ben çavuş mu tokatlıyom senin gibi hergün?

Oğlan: Elini tutabilir miyim?
Kız: Memem lan o, ayı!

Oğlan: İkinci el bir araba almak istiyorum ama ikinci bir ele daha ihtiyacım var. Yoksa satmıyorlarmış.
Kız: Bak orda solunda bir tane daha var, onu kullan.

Oğlan: Benim ellerim hep sıcacıktır, bak.
Kız: Benim de. Çek elini, piştim anuna goyiim.

Oğlan: İşaret parmağın, yüzük parmağından kısaysa kanser riski varmış, bir bakayım.
Kız: Benim işaret parmağım doğuştan yok.
Oğlan: Ananı!

Oğlan: Eli, suratından büyük olanlar AIDS riski taşıyomuş.
Kız: Dur bir bakayım. Ah! Ne vuruyon be?!
Oğlan: Pardon, ben elini tutacaktım ama karıştırdım, şakayı...

Oğlan: El kızartmaca oynayalım mı?
Kız: Nayır, bu ellerle mi? Bak nasıl da titriyorlar. Barmen, viski şişesini bırak git.
Oğlan: Ananı!

İmza: chuju
Bir yerden kopya çekmedim ama "bu espri daha önce yapılmıştı" diyorsanız, umursamadığımı belirtmek isterim. Ekük...

15 Nisan 2007 Pazar

Senelik İznimin Bir Kısmı...

Cuma akşamı, benim sınav için Ankara'da olduğum sıralarda büyük eniştem beyin kanaması geçirmiş ve hastaneye kaldırmışlar. Bana da cumartesi sınavdan sonra haber verdiler; moralim bozulmasın diye.

Ben senelik veya ömürlük iznimi kullanıyorum.

Herkes kendine iyi baksın...

10 Nisan 2007 Salı

Gezme Tozma ve Ardından Şinav Ştresi...

Değerli basın meczupları, harp mahsulleri ve deniz sülünleri;
Vaktim az olduğu için kısa keseceğim, saçınızı. Ekük ekük...
Ya önceki cuma, yani 31 Mart vakasını kutladığımız gün bizim büyük dayıoğlu, ALS hastalığına yakalanmış olan kardeşi Mustafa, eşi ve oğlunu alıp taa Balıkesir'den gelip baskın düzenledi. Çok şaşırdım valla... Özlemişim de Mustafa'yı. Konuşma konusunda sıkıntıları olsa da, yine de anlaştık, sohbet ettik. Oğlunu da ilk defa gördüm 1,5 yaşında, rezil oldum yani. Ben götümü kaldırıp bakkala gidemezken adam tekerlekli sandalyesiyle gezip tozuyor. Gülümsemesi silinmemiş yüzünden, aslanım benim ya...

~Dayıoğlu Mustafa~

Neyse, sayelerinde Karşıyaka Carrefour, Çeşme Ildırı, Balıklıova (balık-rakı yaptık haliyle), Sahilevleri (memleketten biri bir milletvekilinin ofis olarak kullandığı havuzlu, tenis kortlu bir malikanede kahya olarak çalışıyormuş, ona gittik çay içtik), Özdere (2 gün yazlıkta kaldık, mangal-rakı), Kuşadası (pide yedik, arabayla dolaştık geri döndük) falan gezdim ben de... Pazar günü yolcu ettik kendilerini efendim.

Pazar gecesi de bizim bassnjazz ve Horashem'i yolcu ettim havaalanından... Nereye gitti adamlar biliyor musunuz? Çok komik ya, bir gün Atina'da kalacaklar; ertesi gün de Güney Kıbrıs'a geçeceklerdi. Şimdiye kadar Türk bayraklarıyla Rumların arasında dolaşmamışlarsa (ki zor ihtimal) bir şey olmaz. İnşallah sarhoş olup kavga çıkarmazlar. Asıl korkum birbirleriyle kavga etmeleri. Yazlıkta bir keresinde etmişlerdi de 1-2 gün konuşmamıştı angutlar... AB'nin bir dernek hikayesi var, onun aracılığıyla gittiler. Harcamalarının %70'ini falan dernek karşılıyo. Gerçi Horashem yanlışlıkla İnternet'ten dönüş biletini Business Class olarak almış, klas kardeşim benim :D ... Umarım onu da öderler... Bir de Euro sandığı para biriminin Güney Kıbrıs pound'u ve değerinin de 3.15 YTL olduğunu öğrenince kazıklandığının farkına varmış. Yaklaşık 200 € daha pahalıya almış bileti... Artık dönüşte Business Class'ta öküz gibi yerler içerler... Gerçi 1 saatlik yolculukta ne içebilecekler ki? Yanlarına 5 litrelik boş su şişesi almalarını tembih ettim ama, hayırlısı...

Bassnjazz, Südaş, Burç... Jimmy Jib Operatörü: chuju...

Al lan metalci senin daha karizmatik bir fotonu ekliyom. Gerçi kısa bir incelemeden sonra, pantalonunun üst düğmelerini açıp zkini havalandırdığını fark ettim... Hödük herifin tekisin oğlum sen. Eehuehue... Ben ne yapayım, düzgün foto verdin de biz mi eklemedik a.k.?
Turizm Bakanlığı Uzman Yardımcılığı Sınavı'na gireceğim, eşek gibi çalışıyorum. Yazılarda azalma olacak mecburen. Böyle toptan halletmeye çalışırım... Torpil gerekir mi acaba mülakatta? Hmm... Neyse, ben çalışmaya devam edeyim de...

28 Mart 2007 Çarşamba

Al Sana Foto... Ekük.

ya olum öle bişeyler yazmışsın ki yane baya okumadım yaa:)yane aslında yorum bile sana yazmak gereksiz ya ...şöle koysana bi iki bizim fotolardan bak nasıl tavan yapacan o zaman...ekiekie

27 Mart 2007 Salı 23:19


Özletme Kendini isimli güzide eserimin yorum kısmına haklı olarak yorum ekleyen sevgili bassnjazz'ın müthiş bir pozunu sizlerle paylaşmak istedim sevgili geyikler... Sağdaki arkadaşımız, ünlü Türk Geyiği Profesörlerinden Burç... Soldaki ise basçı bir insan sanırım. Ekük...

27 Mart 2007 Salı

Özletme Kendini...


Henüz görmedim yüzünü, fakat şimdiden özlüyorum seni...

Kelimeler paylaştık hep seninle, kimi eğlenceli, kimi hüzünlü cümleler kuran...

Belki de hissettiklerimi anlatamayacağım sana, hissettiğim biçimde. Peki o kelimeler ne olacak... içimde söylenmeyi bekleyen? Bir başka bahara, bir başka kadına mı kalacaklar? Hiç sanmıyorum... Paslanıp, çürüyecekler... Hurdacılar gibi topladım o kelimeleri; zenginlerin, fakirlerin sokaklarından... Gün gibi aydınlık veya zifiri karanlık sokaklardan. Kalbimdeki ışığı yansıtsalar keşke... Keşke hiç sönmese bu ışık, gönlümün dibini aydınlatamasa da... Senin gözlerine o ışığı yansıtabilecekler mi acaba? Gözlerindeki o "seviyorum bu adamı" parıltısını görebilecek miyim? Görebilecek miyim acaba bu hafta sonunu? Gelebilecek misin yanıma? Lütfen ölme, lütfen ölmeyeyim; göreyim o güzel yüzünü... Omzuma yaslanıp ağla orada, fonda eğlenceli bir şarkı olsa da... Gözlerimin içine bak, gözlerimi kaçırmaya çalışsam da... Utangaçlığımı bağışla, utandığımı anladığında sarıl boynuma. Canım sıkkınken gülümset beni, sıkıcılığımı bağışla. Kucağıma uzan, geleceğe dair hayaller kur. Hayallere dal, beni de yanına al...

Keşke bu kelimeler bir göz yaşı damlası olarak dönse bana... Kim bilir; ağlar mısın, yoksa güler misin bu yaslı halime? Sarılmak isterdim sana, ölmek üzere olan bir hastanın hayata sarılmak istemesi gibi... Öpmek isterdim seni, son kez görüşen sevgililer gibi... Hiç görüşmemiş olsak da... Seviyorum seni...

Derya'ya... (Derya'ydı di mi :D )
Bak, gülümsüyorum... :) İyi nöbetler...

21 Mart 2007 Çarşamba

Cafe-Bar Pavyon...


Catching the Scent, originally uploaded by Kay O. Sweaver.

Dün akşam ağır bir yemekten sonra yürüyüş yapayım dedim. Sonra dedim ki, kendime bir destinasyon belirleyeyim. Alkolik olmanın dayanılmaz hafifliğiyle bir pub'a gitmeye karar verdim. Neco ile MSN'de konuşuyorduk, ben Adresim Pub'a gideceğim dedim. O da "Abi Balçova'da bir pub var, bira 3 YTL ve içeride karı-kız da oluyor ben de 01'e doğru gelirim" dedi. 23:00 sularında, chuju pub yollarında... 15 dakikalık yorucu bir yürüyüşten sonra Bolero'ya vardım. Sonradan öğrendiğime göre eski işletmecinin oğlu silahlı bir saldırıda vurulup öldürüldüğü için, her tarafı çalikle kaplanmış bir kaleydi.

Girdim kaleden içeri, sağda kasiyer hanım vardı, yüzyüze geldik. Hanımefendi, kazağından elini içeri sokmuş bir memesini avuçlamaktaydı. Ne dersin ki bu durumda? "İyi akşamlar." deyip geçtim bara. Karı-kız olayında Neco haklıymış; içeride erkekten çok bayan vardı, konsomatris kıvamda... Yanıma önce iki kıro ile oturmakta olan bir bayan geldi, "Merhaba ben Feyhan" dedi, elimi sıktı. Benim gözümse neredeyse en alt düğmesine kadar açık olan gömleğinden firar etmeye çalışan göğüslerindeydi. Feyhan1 ve Feyhan2 roketleri ile tanıştıktan sonra, bir bira alayım dedim. "Yanına çerez, patates, bayan ister misin?" diye sordu, "Yok" diyebildim. Bira geldi, 33 cl.lik... Aha dedim, bittim ben. Biter mi bu akşam böyle 33'lüklerle... 3 dakika sonra bira bitmişti. Ulan dedim, böyle gidersem Neco gelene kadar 15 x 3 YTL=45...likle vururlar beni. Ağırdan aldım, normalde bir 70'lik birayla iki sigara içerken, şimdi bir 33'lükle 2 sigara içiyordum. Paketteki sigara sayısına da dikkat ediyordum ki katakulliye gelmeyelim, 5 bira içip 10 bira parası vermeyelim. Bu arada Feyhan ve roketleriyle tanışırken arkadan bir el daha uzanmıştı, onu unuttum. "Merhebe beyn Olga" diye... Onun Rus roketleri daha bir konvansiyonel geldi valla, ekük.

Feyhan arka masaya geçti, o iki kıro ile muhabbete devam etti. Yanına oturduğu adam benden de kıro bir ifadeyle "Göbek mi yaptın sen?" deyip göbek ve aşağısını ellemeye çalıştı. Bu sırada garson gördü ve hemen Feyhan'ın içkisini aldı masadan, sonra da heriflerin hesabı getirdi 10 saniye içinde. Hesap defterini gören abiler şoktaydı, büyük bir ihtimalle elleme parası da kesilmişti. Bu arada etrafta kahkahalar atarak, hoplayıp zıplayan bayanlar vardı, çok komikti. Müzikal anlamda pek doyurucu bir yer değildi, Bülent Ersoy'un arabesk şarkıları ve Hakan Taşıyan çalıyordu genelde. Bir ara teknoya geçer gibi oldular, müşterilere fazla teknolojik geldi bu; "Ya bilader koysana Türkçe bişeyler, ne bu böyle?" nidaları yükseldi. 00:30'da 4. biramdayken (hiç bu kadar yavaş içtiğimi hatırlamıyorum lan, ehuehuh) kasiyer bayan geldi yanıma. "Yanınıza oturabilir miyim?" diye sordu. Ben de "Valla açıkçası ben bu ortamları bilmem ya" dedim. "Ben bir duble içkimi alıp gelip oturacağım, sohbet edeceğiz" dedi. "Ha yok, 10 dakika sonra benim arkadaş gelecek zaten" dedim, diyebildim. Bayan bozuldu gitti... Yalnız bir ara yanıma kısa saçlı ve geyik bir hatun oturdu, ona bittim. Asabi falan bir tipti ve çok güzel laf sokuyordu lan.

Neyse, Neco geldi. Millet tip tip baktı anasını satayım, kendimi ibne gibin hissettim. İşte orada bittim ben. Neco'ysa bayanların memelerine, kalçalarına bakıyordu öküz gibin ve o yırttı, ibne olmadığını gösterdi elaleme. Bense anca aynalardan kesebiliyordum anasını satayım. Kesin yine beni sivil polis sanmışlardır a.k. Gerçi bazen iyi oluyor, ilk defa gittiğim barlarda beleş çerez falan getiriyorlar. Neco ile, barın konseptine uygun olarak İnternet, sinema, donanım konularında geyiklendik. Sonra Neco ile elele bardan çıktık. Eheueh, yok lan... Ama bayanlar acayip sinirli bakıyorlardı. O kadar içtin, insan 1-2 içki de bize ısmarlar anasını satayım der gibi bakıyorlardı. Hesabı ödeyip çıktık.

Hikayenin ana teması; güzeldi lan ortam! En azından ilginçti yani. Erkeklerin bayanlarla belden aşağı muhabbet edip, göğüslerine (sütyenlerine) yakından bakmak için 150-200 YTL ödemeleri komik yani... Havalar da ısındı artık, Sardunya'da çatal ve göğüs dekoltesi mevsimi başlar. Bedava işte... Gerçi pavyon tadında konuşma olmuyor orada ama, ben içimde biriktirip Burcu hikayeleri yaratıyorum işte, fena mı? Ekük...

13 Mart 2007 Salı

A Tribute to J&J: Geğiri Light 0001

Evet sevgili sinemaseverler, sinefiller ve sinegeyikler... Yepyenisyeni bir sinema eleştiri başlığında tekrar birlikteyiz. Bu hafta sizlere izlemeye vakıf olamadığımız, daha çok sıkıntıdan geberip Ölü Ozanlar Derneği çatısı altında intihar kulübü kurma çabasına dahi girişebilecek duruma geldiğimiz birkaç filmi tanıtacağım. "Ulan madem izlemeyi beceremedin, nasıl tanıtacaksın?" diyorsunuz, ama olsun. İyi de ben yapıcı eleştiri yapmayacam ki, sıçıp sıvayacam filmleri. Ekük...

Night at the Museum (2006)(Türkçesi; Ben Stiller'i müze bekçisi yap, üstüne biraz görüntü efekti serp, araya Robin Williams'ı sıkıştır, al sana komedi filmi)
Hadi eğlenceli, maceralı ve popüler bir film izleyelim de herkes sevinsin mantığıyla izlemeye koyulduk. Ama resmen dötümüze koyuldu anasını satayım. İlk yarım saatimizi "bir espri olsa da gülsek lan artık" gibi gerilimli bir biçimde geçirdik. Hepimiz ekrana kilitlenmiştik. "Hani bir espri olur da kaçırırız, ha şimdi olacak, ha oldu galiba, birazdan olur herhalde" tadında kilitlendik. Baktık ki 45 dk.da espri koymayı unutmuşlar; kızdık. Bir Gülüver tribine girmedikleri kalmıştı onu da yaptılar sağolsunlar. Yeni nesle hatırlattılar, bravo. Ondan sonra da at üstünde Robin Williams'ı görünce hepimiz sinirli sinirli birbirimize baktık ve filmi kapattık hemen. Hatta kapatırken bir baktık ki, filmin bitmesine yalnızca 60 dakika kalmış. Ekük...

İkinci denememiz bir James Bond filmi olan Casino Royale idi. Ya dedik, James Bond işte, atlar zıplar, vurur, karı-kız falan görürüz en kötü ihtimalle... Yarım saat içinde yalnızca James Bond'un valideyi görünce bayağı bir hayal kırıklığına uğradık doğrusu. Ama onun öncesinde, Bond abi Afrika'nın gelişimini engellemek amacıyla (sanırım) koskoca inşaat şantiyesinin kırıp dökmedik yerini bırakmayınca üzüldük biz Afrikalılara. Ama asıl bomba, Afrikalı kardeşin peşinden koşarkenki vinç sahnesinde yaşandı. Siyahi arkadaş bir vinçten, 10 metre aşağıdaki diğer vince atladı. Bond abi de aynısını yapam dedi ama vinci ucundan yakalayabildi. Bu arada da bizim bassnjazz "Abi herif koca vinci tutturamadı a.k. ya!" deyince filme 10 dakika yarılma molası vermek zorunda kaldık. Devamında ise Bond'a biri cipinin anahtarını verdi, Bond da kızıp cipi bariyere gömdü. "Yeterli." dedik ve diğer filmimize geçtik hemen.

bassnjazz ilk başta demişti; "abi koy şu Happy Feet (2006) isimli animasyonu, eğlencelidir en azından ya" diye. İyi ki başta dinlememişiz. Ama sonradan dinleyince de aynı sonuca vardık. "Oğlum kesin eğlenicez var ya" diye pür dikkat izlemeye başladık. Meksikalı penguenleri görünceye dek :/ şeklinde izledik, o ara :I olduk biraz. Sonra yine :/ kıvamında izlemeye devam ettik. Her 10 dakikada bir şarkı söylenme zorunluluğu bizi filmden tiskindirdi. Çocuklar sinemada ne hale gelmiştir Allah bilir... Ayrıca hadi şarkıları Türkçeye çevirdin anlaşılır hale getirdin de, bizim Türkiye'de 6-7 yaşındaki çocuk ne anlar Tap Dance olayından? Ama Amarikan çocukları bırak Tap Dance'i, Lap Dance'i bile bilir a.k.... Ekük. Bu arada Robin Williams'ın sesini duyunca biz yine bir irkildik böyle. Dedik; "aman ya, olmaz olsun böyle animasyon ya!" Durdurduk filmi, bir baktık ki daha 70 dakikası var. Zararın neresinden dönsek kârdır dedik ve anında kapattık bu güzelim görsel ve çizimsel animasyon harikasını...

Sözün özü, ya biz filmden anlamıyoz, ya da Holivut bizden... :D Ama olsun, ben sinefil olmak istemiyorum ki zaten, sinegeyik'lik daha zevkli a.k.

12 Mart 2007 Pazartesi

Bar Tanışması 4: Chuju ve Burcu Pornosu (1. Bölüm)

chuju ve Burcu, sevişme gayesiyle odalarına çekilmişlerdir. Ebru salonda TV izlemeye devam etmektedir.

chuju: Ya Ebru'yu da çağırsa mıydık, şişmesin şimdi bi tarafı...
Burcu: Şişiricem ben şimdi bi gözünü senin!
chuju: Tamam ulan tamam, bi taneyle idare edelim şimdilik... Domal!
Burcu: Bir su aygırı kadar incesin bir tanem.
chuju: Evet, aygır gibi sevişirim ben. Domalınız lütfen! Oldu mu şimdi?
Burcu: Kıyafetlerimle mi domalacam a.k.? İnsan bir soyar...
chuju: Ya soyun işte bee! Annen miyim ben, kendi başına soyunamıyon mu?
Burcu: Ayı! Kendi başıma orgazm da olabiliyorum ben. Seni niye getirdik a.k.?
chuju: Tamam tamam, bırak o vibratörü. Birini yaralayabilirsin. Ekük...
Burcu: Lan yırtcan tişörtü, yavaş ol biraz! Kemerin de ne salak saçma şeymiş ya, bisiklet kilidi gibi anasını satayım.
chuju: Neden erkekler önce kadınların tişörtüne, kadınlar da erkeklerin kemerine saldırır ki?
Burcu: İki taraf da aynı yerden başlasa eller, kollar dolaşır düğüm olurlar da ondan a.k.
chuju: Ha tamam o zaman... Bu sütyenin şifresi ne a.k.? Açılmıyo bi türlü lan.
Burcu: Ulan tüm komplike şeyleri kullanmayı öğrendiniz de bi şu sütyen kopçasını açmayı öğrenemediniz a.k.
chuju: Lan öğreniyoz da, sütyen üreticileri hergün yeni ve daha güvenli sütyen kopçaları çıkartıyor a.k.
Burcu: Bırak ben çıkarırım.
chuju: Valla bırakmam. İnat ettim lan! Şifre "meme90" mı? Ekük...
Burcu: Aferin lan, çıkartabildin. Kimisi dayanamayıp sütyeni bırakıyo. Göğüsleri görmeden sevişiyo.
chuju: Meme görmeden konsantre olamıyom ben olaya... Ana güzelmiş lan... Yımışak yımışak. Hemi de iki tane. İkisi bir arada... Bende üçü bir arada var. Ehuheheu...
Burcu: Dona bak anasını satayım. İlla komik don giyceniz di mi? Konsantrasyonumuzun bozulduğunu anlamıyonuz hiç...
chuju: Ya güzelim, canavarı sevimli hale getirmek için bir taktik o. Korkmayasınız diye.
Burcu: Bu mu canavar lan? Ehuehu... İyiymiş lan, aferin.
chuju: Teşekkür ederim efendim. Kendisi 20 senedir bu siktörde çalışmaktadır. Öpüşün barışın bakayım.
Burcu: Peki a.k. Şlaps şulups, cork cork...
chuju: Ağzını şapırdatma a.k.
Burcu: Sen de göğüs uçlarıma basıp durma anasını satayım. Kapı zili mi lan onlar?
chuju: Ne bilem ben öyle öğrendim. Onlara basınca aşağıdan kapı açılmıyo muydu? Eheuheu...
Burcu: Kapıyı yağlamak lazım, yoksa gıcırtı yapar bak.
chuju: Tamam tamam. Kaptan! Pozisyonu 69 olarak ayarlıyorum. Kalkanları ayarlayın.
Burcu: Anlaşıldı tamam.
...
Burcu: Lazer kalkanlarını devreye sokalım mı artık?
chuju: Senin devreyi bozmayalım sonra. Ekük... Niye üste sen çıktın lan a.k.?
Burcu: İyi lan tamam. Sen çık madem.
chuju: Kule! Zikiş takımları açıldı. Gömüş mesafesi açık. Zikiş izni istiyorum.
Burcu: Tamamdır kaptan. Burcu Uluslararası Havalimamıma hoşgeldiniz.
chuju: Uluslararası mı? Oha! Siyahlar da kullandı mı bu havalimamını?
Burcu: Delikanlı adam renkli takım tutmaz. Eheuehu...
chuju: Bırak ulan takımlarımı!
Burcu: Sen pisti tutturamazsın diye yardımcı oluyodum a.k.
chuju: Yok, bende otomatik gömüş sistemi var.
Burcu: Eheuheu... Göbek deliğime sokuyon lan salak. Eehuehu...
chuju: Sittir lan. Girdik işte. İçerdeyiz amirim. Siktör temiz.
Burcu: Ee, ileri geri bir hareket yapman gerekmiyor mu a.k.?
chuju: Ya dur bi, benimkinde karanlık korkusu vardır. Gözleri bi alışsın karanlığa da...
Burcu: Diğer bir deyişle yoruldun yani di mi a.k.? Ben üstte olacaktım işte anasını satayım.
chuju: Ya nedir bu kadınların yükselme sevdası? Ben bi gidip geleyim...
Burcu: Nereye lan? Haa... Ohh...
chuju: Bir de vücut çalımı...
Burcu: Oyyy...
chuju: Oyuyom tamam. Bak ellerimi bırakabiliyom, oley!
Burcu: Bırakcam ben şimdi seni yatakta, gitcem a.k.
chuju: Tamam tamam. Anlaşılan tehlikeyi sevmiyosun... Bana, 007 chuju derler.
Burcu: 007 posta sayısıdır umarım, saniye değil.
chuju: Ya ilk posta biraz erken olabilii... ohhh...
Burcu: Off... Madem bu kadar erken olacaktı, hiç girmeseydin a.k. Oha lan, saçıma da gelmiş be!
chuju: Nereden girdim ki ben bu işe zaten. Bir anda saçına aklar düştü lan. Ekük... Peçete alayım.
Burcu: Buyrun kolonya da vereyim. Tuvalet bekçisi miyim lan ben? Kalk al işte.
chuju: Ya yorgunum, sen alıversene.
Burcu: Ulan insan 30 saniyede nasıl yorulabilir ki ya?
chuju: Sen alırsan üstte olmana izin vercem bak.
Burcu: Vay be, çok sağol beyim.
chuju: Ya böyle evlilik ayakları yapma sevişirken. Ne o beyim falan? Ekük...
Burcu: Buyrun bayım. Bu nasıl?
chuju: Bu da pek bir yabancı geliyor kulağa. Evet, nerede kalmıştım?
Burcu: Valla ilkinde sınıfta kalmıştın. İkincisinde de zayıf alırsan atarım sınıftan, ona göre.
chuju: Peki hocam, çok çalışıp düzelteceğim, iyi düzeceğim.
Burcu: Haydi o zaman.
chuju: Bir el ver de birlikte çalıştıralım şu aleti.
Burcu: Bunların otomatik çalışanları olmuyo mu ya a.k.? Boşalırken hiç zorlanmıyo ama a.k.
chuju: Evet, ben boşa alayım, sen de it... Eheueh...
Burcu: Ölmüş lan bu, hiç nefes almıyo.
chuju: Ölü taklidi yapıyo o. Kafasına ayna tutarsan buğulanır bak.
Burcu: Yatakta yorgun düştüm be ceylan, Burcu tüketti bittim be ceylan...
chuju: Ulan tam kalkacaktı, şarkı yüzünden indi yine.
Burcu: Nabzı atmıyor. Malafatı kaybediyoruz doktor.
chuju: Hemen suni teneffüs yap hemşire!
Burcu: Ağza alınmıcak sikler bunlar... Yine mi a.k.? Off...
chuju: Bak hareket etti. Yaşıyor, yaşıyor.
Burcu: Buğna yaşhamak deniğrse tabü.
chuju: Ağzın doluyken konuşma a.k.... Ahh! Ne ısırıyon be?!
Burcu: Tamamdır, tavana bakıyor. Başka bir isteğiniz var mı efendim?
chuju: Arkanı döner misin?
Burcu: Giyinecek misin a.k.? Utanıyor musun giyinirken? Ekük...
chuju: Ya yok, köpek pozisyonu yapalım diye şey etmiştim ben.
Burcu: İnsan gibi skişsen olmuyo mu a.k.? Havlamamı da ister misin?
chuju: İstersen Ebru'ya haber verelim suyu ısıtsın.
Burcu: Niye lan? Duş mu alcan mola verip?
chuju: Köpekler gibi kilitlenip kalırsak üstümüze kaynar su döker. Ehuehu...
Burcu: Tamam be tamam, döndük işte. Karyola demiri ve duvar manzaralı süper bir skiş anasını satayım.
chuju: Geliyoor!
Burcu: Ahh kafam! Lan yavaş ol öküz! Kafamı demire çarptım.
chuju: Pardon bayan. Yavaş ol oğlum, yavaş... Merhaba sayın dancuk, biz bir arkadaşa bakıp çıkacaktık ama... Eheuheu...
Burcu: Ohh...
chuju: Evet manasında di mi?
Burcu: Lan bi sus da işine dön.
chuju: Peki şef, skimin başına dönüyorum hemen.


chuju:
Geliyoor, görüyorum. Döl bulutuu, kör gözleeee... Ohh...
Burcu: Beni de bekle. Oh... Devam et.
chuju: Tamam abla, kenara çektim bekliyorum.
Burcu: Oh işte böyle.
chuju: Hazır mıyız? Haydi hep beraber.
Burcu: Evet, oh, evet.
chuju: Ingh, ohhhh...
Burcu: Ohh yeee...
chuju: Sırtında göl oluştu lan. Eheuhu...
Burcu: Dölkanik göl oluştu yani. Ulan temizlesene hayvan.
chuju: Tamam bea! Bu seferki nasıldı?
Burcu: Aferin evladım, kendini geliştiriyorsun.
chuju: Ya ben bi sigara içsem.
Burcu: Ebru gebertir oğlum. Git mutfakta iç. Beni de bırak böyle a.k. aferin. İyi ki bi orgazm olduk yani.
chuju: Ya döncem sana. 5 dakika...
Burcu: Tamam tamam, sittir git.
...
chuju: Aa Ebru sen yatmadın mı daha ya?
Ebru: Yok ya, TV seyrediyom.
chuju: Gel istersen içerde maç var, onu seyret. Skor şu an 2-0...
Ebru: Kim üstte?
chuju: Şimdilik ben. Ama Burcu'nun yoğun atakları var, üste geçmek için. Ben kontrataktan birkaç döl daha bulurum ama.
Ebru: İyi aferin. Duvarları yıkama ama. Daha yeni boyandı a.k.
chuju: Tamam tamam, ben zaten Burcu'yu vurmaya çalışıyom. Ekük...
Ebru: Burcu'ya vurmaya çalışıyom dicektin galiba. Eheuhe...
chuju: Cephede vuruşmalar gittikçe sertleşiyor yalnız. Savaş muhabiri olarak gelsene sen de...
Ebru: Yok ya, ben kan görmeye dayanamam... Bu arada donla dolaşmasaydın evde a.k.
chuju: Donumu çıkarayım o halde...
Ebru: Yok abicim, şu an hiç tarrak görme havamda değilim, sağ ol.
chuju: Sen bilirsin. İstediğin zaman alo de, atlar gelirim. Yok, gelir atlarım dicektim. Eheuh...
Ebru: Çok naziksin. Ama önümüzdeki 80 yıl içinde bunun olacağını sanmıyorum.
chuju: Peki madem. Ben sigaramı içip zkiş prosesine devam edeyim.
Ebru: Peki prosessör doktor chuju.
chuju: İyi geceler yalama motoru Ebru. Ekük...
Ebru: Öküzoğlu öküz!
Burcu: Chuju!! Bırak Ebru'ya sulanmayı da gel işini bitir!!! Bugünkü skişini yarına bırakma a.k.!!!
chuju: Geldim bitan-am!
Ebru: Romantizme bak a.k.
chuju: Zkimde romantizma başlangıcı varmış, doktor söyledi.
Ebru: Zkişten sonra kan birikmesin zkinde; yüksek bir yere koyup öyle uyu.
chuju: Senin dötüne koyayım yani... Ehuhue... Dötü kalkık senii...
Ebru: Hay ben senin esprilerini ve açıklamalarını skiim emi?
chuju: Em. Skimi. Eheuhu... Hadi ben kaçtım. 1 saate geri dönmezsem jinekoloğuma haber ver.
Ebru: Ne jinekoloğü lan, ne saçmalıyon?
chuju: Bende kadın hastalıkları var da, hastayım kadınlara ben. Ekük...
Ebru: Belli a.k. Hadi sittir git artık, yemeğini soğutma.
chuju: Yettim Burcu! Şov mast go on!

26 Şubat 2007 Pazartesi

Geyik Bir Pazar Akşamı...

Dün akşamüstü, bassnjazz telefon etti, 5-10 dakika konuştuk. Sonra "MSN'e gelsene orda devam edelim" dedi. Ben de kamerasını falan açacak striptiz yapacak diye atladım gittim MSN'e... bassnjazz'ın rumuzuna tıkladım. Karşılıklı yarım saat boş sayfaya baktık sanırsam. Ekük... Neyse, dedik ki ABD'de okumakta ve aynı zamanda kölelik yapmakta olan Burç kardeşimizin (Türkiye'nin gelmiş geçmiş en geyik adamlarından biridir) annesine bir ziyaret yapalım. Aradım annesini, dört buçukta Burcular gelecek, yemek yiyecekler, 7de çıkacaklar dedi. Yani kısaca; "yemek vakti gelmeyin lan hayvan herifler" dedi. Biz de 5te gittik, masanın karşısındaki yerimizi aldık bassnjazz'la. Bu arada giderken çiçek aldık, yemek yiyecek yüzümüz olsun diye. Çiçek alış sahnesi de güzeldi. Köşedeki çiçekçiden aldık. Sonra döndük yola devam ettik, ama malesef ikimiz de ayrı tarafa doğru yürümeye başlamıştık. Bassnjazz'ın kendi kendine konuştuğunu anlamasıyla durumu fark ettik.
Apartmanın önüne geldiğimizde çaresiz küçük bir kız hüzünlü hüzünlü beklemekteydi. 18-19 falandı yani kız. Hoş bir şeydi. Ben zile uzanırken, "Elektrikler kesik galiba, çalışmıyor herhalde" dedi. bassnjazz telefon etti Işın teyzeye; "Işın teyze, ışıklar yanmıyor da, o yüzden zil çalışmıyor diye telefon ediyoruz" dedi. Adama ışıklarla - elektriğin farklı şeyler olduğunu açıklamam uzun sürdü. Bu arada bir balkondaki kocaman donları gösterirken kız da baktı, sırıttı. Neyse Işın teyze kapı otomatiğine bastı, ışıkları açtı. Biz de güle oynaya çıktık. Evde misafir de varmış, biz de "ulan bize yemek kalmayacak beaa!" diye kızdık. Sema hoca ve oğlu, Cemile teyze ve oğlu vardı. Ben de ilk potu kırdım, "Son iş yerimden bir menapoz teyze yüzünden ayrıldım" diyerek. Teyzeler biraz bozuldu gibi geldi bana... Hafif geyiklenirken, Burcu ve enişte geldi. Burcu direk bizi görünce aramıza oturup dilek diledi. bassnjazz'la adaşız da biraz. bassnjazz "Allah belalarını versin, defolup gitsinler" diledin di mi diye sordu; gülüştük, ekük. Yaklaşık 4-5 kere yemek yer misiniz diye sordu Işın teyzeler, biz de daha yeni kahvaltı ettik vb. yalanlar attık. bassnjazz hayvanı masadan gözünü ayırmadığı için aç olduğumuzu anlamaları uzun sürmedi tabii. Zorla masaya oturttular, biz de afiyetle götürdük dolmaları. Bira da açtılar ohh mis... Ben bassnjazz'ın ne kadar utanmaz, yüzsüz ve aslında sürekli aç olan bir herif olduğunu açıklayıcı birkaç küçük espri şeettim, adam kızardı bozardı. Tuğba Ekinci'ye birisi ırıspı dedi. Ben de bassnjazz'a dönüp,
"Ben niye tanımıyorum lan o zaman, sen tanırsın ama, senin arşivin sağlam" dedim. Adam yine kızardı bozardı. Yemeği yedik, niye hala oturuyoruz lan diye sorduk kendimize ve kalktık. Daha bunalım yürüyüşüne çıkacaktık çünkü.
Çıktık... Yalnız biz bu bassnjazz'la sokakta yürüyemiyoruz anasını satiim, hep birbirimize çarpıyoz koca caddede. Yolda yürürken, Işın teyzelerde kırdığımız potların bir analizini, bir iç hesaplaşmasını yaptık ve yine kahkahalara boğulduk anuna koyiim. Çok ameleyiz çünkü biz.
Gittik bi bakkaldan bira aldık, herif kola aldı. Bakkalda "Apsent Geldi" diye bir yazı vardı, onunla ilgili geyiklendik. "Yani adam absentmiş, gelmiş; ar yu absent?" "Yes ay em veri apset" şeklinde... Iyyy... Ben birayı içip işedim çalılar arasına... Allah'tan Fenerin maçı vardı da sahilde kimse yoktu lan. Gelelim günün bomba esprilerine; bomba esprilere bak a.k. Ekük...


bassnjazz: "Abi böyle vitamin falan alacaksanız bizim arkadaş dükkan açtı, ordan alın bak. Ben forajon diye bir kapsül kullanıyom, çok züper."
chuju: "Kapsül dediğin, göte sokulanlardan mı hani?"
bassnjazz: "Yok, uzaya gönderilenlerden..."
Muahhuauahua...

bassnjazz: "La olm hani TEK'in binası var ya Alsancak'ta..."
chuju: "Ya o bina pek tekin değil diye duydum ben ama..."
Eheueheuhe...

İşte böyle... Ekük...